Tarsem Singh ismini herhangi bir projede görünce heyecanlanmamak imkansız. Kendisi ta 2000 yılında “The Cell” isimli filmiyle dikkatimizi çekmiş (O zamanlar ziyadesiyle genç olsak da filmdeki görüntü ve sanat yönetiminin cezbedici olduğunu fark etmek zor değildi), “The Cell”den altı yıl sonra da “The Fall” ile iyiden iyiye hayranlığımızı kazanmıştı. Yalnızca ‘Tarsem’ ismini kullanan yönetmenin rejisörlük olarak harika bir performans sergilediği “The Fall”, “Pushing Daisies”den tanıdığımız Lee Pace ile Romanyalı küçük aktris Catinca Untaru’nun aralarındaki kimya ile şahlanıyordu. Muazzam bir işçiliğe ve tasarıma sahip “The Fall”dan altı yıl sonra, Tarsem Singh bu kez “Immortals” adındaki aksiyon filmiyle geri döndü. Fragmanı malum sitelerde yayınlandığında seyirciler arasında oluşan önyargı genel olarak olumsuz yönde değildi. Velakin izledikten sonra insan aynı şeyi düşünemiyor; “Immortals”, son derece kötü bir aksiyon filmi. Ayrıca ortada o kadar kötü bir senaryo var ki, Tarsem Singh’in işçiliği bile filmi kurtaramamış.
“Immortals”da Theseus (Henry Cavill) isimli bir ölümlünün hikayesini izliyoruz: Antik Yunan zamanında, Tanrılar Titanlar’a karşı savaşmış ve onları yenmiştir. Bir süre sonra, Tanrılar’a olan inancını yitirmiş güçlü kral Hyperion (Mickey Rourke) Yunanistan’ı tehdit etmeye ve ele geçirmeye başlar. Vahşi bir orduya kumandanlık eden Hyperion, aynı zamanda Ares’e (Daniel Sharman) ait Epirus Yayı’nı aramaktadır. Fakat eski bir kural Tanrılar’ın savaşa karışmaması gerektiğini belirttiği için Zeus (Luke Evans), Theseus adında bir köylüyü Hyperion’a karşı savaşması için gizlice seçer. Annesi gözlerinin önünde Hyperion tarafından öldürülen Theseus, Hyperion’a karşı halkının son umudu olacaktır…
31 Mart 2012 Cumartesi
22 Mart 2012 Perşembe
Efsane Replikler – 14 “Aw, crap!”
Bu kez replik konusunda biraz daha duygusal davranıp pek sevdiğimiz bir çizgi roman uyarlamasının baş kahramanının, “Hellboy”un sıkça tekrarladığı bir cümleyi efsaneler listesine ekleyelim istedik. Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro’nun “Blade” serisinin en iyi filmine, “Blade 2”ya imza attıktan sonra çektiği “Hellboy”, gösterime girdiği dönemde yapımcılarının yüzünü çok güldürmese de ev sinemasında kültleşmeyi başarmış ve devam filmine yeşil ışık yakılmıştı. Son derece yaratıcı bir beyne sahip olan ve del Toro ile “Blade 2”da da çalışan yazar/çizer Mike Mignola’nın elinden çıkma çizgi roman “Hellboy”, Guillermo del Toro’nun yeteneği de işin içine girince başarılı ve özgün bir çizgi roman uyarlaması olarak akıllara kazınmıştı.
“Aw, crap!” repliğiyse Hellboy’un karşısına çıkan bilumum garip yaratığı gördüğünde verdiği tepki sonucunda kurduğu cümle. Aslında bu cümle sonuna ünlem koymamıza karşın Ron Perlman’ın – ki kendisi bu rol için kesinlikle biçilmiş kaftan olduğunu “Hellboy”da da, “Hellboy 2: The Golden Army”de de, seslendirme yaptığı “Hellboy” animasyonlarında da kanıtladı – gayet sıradan bir düşüncesini dile getiriyormuş gibi vurguladığı bir replik aynı zamanda. Bu da kendisini kesinlikle daha akılda kalıcı kılıyor, çünkü kendisi de hiç sıradan bir görünüme sahip olmayan Hellboy’un tuhaf tuhaf yaratıklarla başı belaya girmek üzereyken belirli belirsiz bir tınıyla “Aw, crap!” tümcesini kullanıp durması epey komik ve ironik.
“Aw, crap!” repliğiyse Hellboy’un karşısına çıkan bilumum garip yaratığı gördüğünde verdiği tepki sonucunda kurduğu cümle. Aslında bu cümle sonuna ünlem koymamıza karşın Ron Perlman’ın – ki kendisi bu rol için kesinlikle biçilmiş kaftan olduğunu “Hellboy”da da, “Hellboy 2: The Golden Army”de de, seslendirme yaptığı “Hellboy” animasyonlarında da kanıtladı – gayet sıradan bir düşüncesini dile getiriyormuş gibi vurguladığı bir replik aynı zamanda. Bu da kendisini kesinlikle daha akılda kalıcı kılıyor, çünkü kendisi de hiç sıradan bir görünüme sahip olmayan Hellboy’un tuhaf tuhaf yaratıklarla başı belaya girmek üzereyken belirli belirsiz bir tınıyla “Aw, crap!” tümcesini kullanıp durması epey komik ve ironik.
21 Mart 2012 Çarşamba
“Avatar: The Legend of Korra”
Uzun zamandır beklediğimiz çizgi dizi “Avatar: The Legend of Korra” nihayet başladı. Aslında dizi için takvimler 14 Nisan 2012’yi gösteriyordu ama ilk bölüm malum ortamlara düşünce sabırsızlıkla bekleyen biz hayranlar için de oturup izlemek (bir kere de değil üstelik) tabii ki kaçınılmaz oldu.
Korra’nın Efsanesi, Aang’in Avatar olduğu dönemden bir nesil sonrasını anlatıyor. “Welcome to Republic City” isimli ilk bölümün jeneriğinde Katara’nın sesini değil, Aang ve Katara’nın oğlu Tenzin’in sesini duyuyoruz. Kendisi Aang ve Zuko’nun bir zamanlar Ateş Ulusu’nun yaşadığı yeri “Republic City”ye dönüştürdüğünü ve bükücü olanlarla olmayanların bir arada huzur ve uyum içinde yaşadığını anlatıyor. Jeneriğin ardından da Korra’nın çocukluğuyla ilgili kısa bir sahne izliyoruz. Bu kısa sahnede Korra’nın nasıl bir karakter olacağıyla ilgili az çok ipucu da veriliyor aslında: Kendine güvenen, yerinde duramayan bir kız. Ayrıca su, ateş ve toprak bükme konusunda Aang’den çok daha ileri seviyede. Fakat kendisine, Avatar’ın bükücülüğün hem fiziksel hem ruhsal kısmı konusunda ustalaşması gerektiği söyleniyor. Buna karşın artık ziyadesiyle yaşlanmış ve ustalaşmış Katara, kendisinin hazır olduğunu ve hava bükmeyi öğrenmek için oğlu Tenzin’den eğitim alması gerektiğini belirttiğinde, Korra ailesine veda ediyor ve Republic City’ye doğru yola çıkıyor…
Korra’nın Efsanesi, Aang’in Avatar olduğu dönemden bir nesil sonrasını anlatıyor. “Welcome to Republic City” isimli ilk bölümün jeneriğinde Katara’nın sesini değil, Aang ve Katara’nın oğlu Tenzin’in sesini duyuyoruz. Kendisi Aang ve Zuko’nun bir zamanlar Ateş Ulusu’nun yaşadığı yeri “Republic City”ye dönüştürdüğünü ve bükücü olanlarla olmayanların bir arada huzur ve uyum içinde yaşadığını anlatıyor. Jeneriğin ardından da Korra’nın çocukluğuyla ilgili kısa bir sahne izliyoruz. Bu kısa sahnede Korra’nın nasıl bir karakter olacağıyla ilgili az çok ipucu da veriliyor aslında: Kendine güvenen, yerinde duramayan bir kız. Ayrıca su, ateş ve toprak bükme konusunda Aang’den çok daha ileri seviyede. Fakat kendisine, Avatar’ın bükücülüğün hem fiziksel hem ruhsal kısmı konusunda ustalaşması gerektiği söyleniyor. Buna karşın artık ziyadesiyle yaşlanmış ve ustalaşmış Katara, kendisinin hazır olduğunu ve hava bükmeyi öğrenmek için oğlu Tenzin’den eğitim alması gerektiğini belirttiğinde, Korra ailesine veda ediyor ve Republic City’ye doğru yola çıkıyor…
11 Mart 2012 Pazar
Efsane Replikler – 13 “I’m the king of the world!”
James Cameron’ın sinemaya, özellikle aksiyon sinemasına katkısı kesinlikle göz ardı edilemez. Başarılı yapımcı/yazar/yönetmen, 80’li yılların bilim-kurgu/aksiyon sinemasına “Alien” serisinin ikinci (ve en iyi) filmi “Aliens” ve “The Terminator” ile; 90’lı yılların ilk yarısına da “Terminator 2: Judgment Day” ile damgasını vurduktan sonra, 1994’te “The Terminator”ın yıldızı Arnold Schwarzenegger’ı alarak “True Lies”ı çekmişti. Filmlerinde her daim yeni şeyler denemeyi ve seyirciyi şaşırtıp memnun etmeyi kendine görev bellemiş olan Cameron’ın 90’lı yıllara damga vurmasındaki esas etken ise 1997’de çektiği “Titanic” oldu. 200 milyon dolarlık bütçesiyle o zamana kadarki en pahalı yapım olma rekorunu kıran “Titanic”in kırdığı tek rekor bu değildi elbette: Film tam 14 dalda Oscar’a aday oldu; 11 dalda Oscar alarak o zamana dek en çok Oscar kazanan “Ben Hur”ün yanına adını altın harflerle yazdırdı; ayrıca 2 milyar dolara yakın hasılatıyla en çok hasılat yapan film olma şanına erişti. “Titanic”in bu rekorunu ise 12 yıl sonra “Avatar” kıracaktı, ki “Avatar” da bir James Cameron filmiydi.
5 Mart 2012 Pazartesi
“Bridesmaids”
Kristen Wiig, daha çok televizyondan tanınabilecek bir isim. Beyaz perdede de daha çok animasyonlardaki seslendirmeleriyle biliniyor (Kendisi geçen yıl “How to Train Your Dragon” ve “Despicable Me”de seslendirme yaptı). Akademi Ödülü adaylığı da bulunan Wiig, yine dizilerden tanınan ve birçok başarılı Amerikan dizisinin (“Freaks and Geeks”, “30 Rock”, “Arrested Development”, “Mad Men”, “The Office” gibi) yönetmenliğini yapmış Paul Feig ve Hollywood’da son zamanlarda perdeye aktardığı komedi filmleriyle hayran kitlesini sağlamlaştırmış Judd Apatow ile işbirliği işine girdi ve bu yılın sürpriz komedisi “Bridesmaids” ortaya çıktı.
4 Mart 2012 Pazar
2012 Oskar Ödül Töreni : Öncesi ve Sonrası
Ş-Bu seneki Oskar Töreni bizim için tahmin edilebilir geçti, fakat favorilerimizin ödülleri aldığını söyleyemeyeceğim. Oskar öncüsü festivallerden bu tahmin edilebildiği üzre en önemli iki ödül The Artist'e gitti, onun dışında hangi film hangi dalda ödül aldı ve biz ne bekliyorduk, bu yazıda toparlamaya çalıştık.
Birileri çıkıpAkademi'yi duygusal yönden etkileyecek işler yapmazsa, 2013 ve 2014 Oskar Törenleri'nde ise aday olduğu dallarda tüm ödülleri toplayacak olan The Hobbit’e güveniyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)