29 Kasım 2011 Salı

“Storytime”

Finlandiya’nın medarı iftiharı Nightwish, bir hafta sonra üzerinde uzun zamandır çalıştıkları son albümleri “Imaginaerum”u piyasaya sürecek. 2007’de yayınladıkları ve çok beğenilen/çok satan “Dark Passion Play”in ardından 2009’da yayınladıkları “Made in Hong Kong (And in Various Other Places)” adlı DVD’den bu yana yeni albümleriyle uğraşan grup, internet üzerinden epeydir albüm kayıtlarıyla ilgili bilgileri hayranlarına iletmekteydi zaten. Konsept albüm olduğu açıklanan “Imaginaerum”dan çıkan ilk tekli ise “Storytime”. Tuomas Holopainen’e göre albümün geneli hakkında çok iyi bir fikir edinmemizi sağlayacak kadar etkili, hatta bir önceki albümün ilk teklileri “Eva” ve “Amaranth”ten çok daha iyi olmuş “Storytime”. Yani grubun beyni ve klavyecisi şarkıya bayağı güveniyor. Fakat işin aslı şarkı, kalite bakımından bırakın “Eva” ve “Amaranth”i, “Dark Passion Play”deki hiçbir şarkının yanına yaklaşamıyor.


28 Kasım 2011 Pazartesi

Fa Yeung Nin Wa

“It’s a restless moment. She has kept her head lowered to give him a chance to come closer. But he could not, for lack of courage, she turns and walks away…”

Yönetmenliğini ve senaristliğini Kar-wai Wong’in yaptığı bu mükemmel film, başroldeki Maggie Cheung ve Tony Leung’un takdire şayan oyunculuklarıyla adeta kusursuz oluyor. Görüntü yönetmeni Christopher Doyle’ın da hakkını vermek lazım: Birçok sahne gözüme fotoğraf gibi gözüktü, etkileyiciydi; geriye ne kalıyor? Oyunculuk dedik senaryo dedik; müzik? Filmin müzikleri çok iyi seçilmiş bence: Her sahnenin atmosferine uyacak şekilde çalınan şarkılar, gördüklerimizi güzelleştiriyor. Film boyunca sık sık çalan müzik ise Yumeji’s Theme; burdan buyrun:


15 Kasım 2011 Salı

"The Ghost Writer"

‘Read Between the Lies’

Filmin ilk sahnesinde bir feribot görüyoruz. Kıyıya yaklaşan feribottan gri bir cip hariç bütün araçlar iniyor. Sahibi gelmeyen cip, çekilmek zorunda kalıyor. Sahibi gelmiyor, evet, çünkü – görünüşe göre – yolculuk sırasında feribottan düşmüş ve boğulmuş. Zaten bir sonraki kısa sahnede de adamın kıyıya vuruşunu izliyoruz. Daha ilk dakikadan “Ne oluyor yahu?” diyerek işkillenmemize neden olan bu iki sahne, film boyunca ağır tempoya rağmen diken üstünde hissetmemiz için başlıca sebep oluveriyor.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Snow White and the Huntsman vs. Mirror, Mirror

“Mirror, mirror on the wall,
Who is fairest of them all?"

2012 Pamuk Prenses uyarlamaları bakımından pek bi zengin geçeceğe benzer; zira hem The Fall ile hayranlığımızı kazanmış Tarsem Singh’in ismini kesinleştirdiği “Mirror, Mirror” (16 Mart) hem de ilk uzun metrajını çeken Rupert Sanders’ın “Snow White and the Huntsman” (1 Haziran) filmleri aynı hikayeyi temel alıyor.

13 Kasım 2011 Pazar

Fajita(s)

Madem yiyecek-içecek eleştirisine başladık, ikimizin de pek sevdiği bu Meksika yemeğini de yazmamak olmaz diye düşündüm.

Dürümsever toplumumuzun damak tadına da hitap eden bu leziz yemek, dana ve/ya tavuk etinin yanında sotelenmiş kırmızı-yeşil biberler ve tortilla (lavaşımsı) ile dökme demir bir kapta ikram ediliyor. Tabii bir de jalapeno biberleri (acı mı acı biber turşuları şeklinde) ve yediğiniz yere göre değişen soslarla: ekşi krema, guacamole (hammaddesi avokado imiş) sosu, salsa dip sos…

12 Kasım 2011 Cumartesi

"Mein Land"

Pek sevdiğimiz Alman grup Rammstein, yine çok bekletmeden geri döndü. Son şaheserleri “Liebe Ist Für Alle Da” Ocak 2010’da piyasaya sürülmüştü. Ardından grup dünya turuna çıkmış, sağ olsun bu kez Türkiye’ye de uğramış ve harikulade performansıyla ağzımızı açık bırakmıştı. “Liebe Ist Für Alle Da”dan çıkan ilk tekli/video olan “Pussy” ile muzipliklerini bir kez daha gösteren efsane grup (Klip Rammstein hayranlarının, hatta daha fazlasının bildiği üzere grup üyelerinin farklı kadınlarla seks yaptığı bir porno filmdi resmen), şimdi de “Made in Germany, 1995 – 2011” adlı bir “Best of” albümü yayınlamaya hazırlanıyor. 6 Aralık 2011 Salı günü piyasaya çıkacak olan bu albüm, üç farklı sürüme sahip (“The Standard Edition”, “Special Edition” ve “Super Deluxe Edition”) ve grubun daha önceki albümlerden seçilmiş on beş şarkısının yanı sıra iki yeni şarkıyı da içerecek. Bu şarkılardan biri hüzünlü ve ağır bir şarkı olan “Vergiss Uns Nicht”, diğeri de klibi 11.11.11’de izleyicinin/dinleyicinin beğenisine sunulan “Mein Land”. Klibiyle aynı tarihte, 11 Kasım 2011’de Almanya, Avusturya ve İsviçre’de tekli olarak piyasaya sürülen “Mein Land”, 14 Kasım 2011 itibarı ile tüm dünyada piyasada olacak.


8 Kasım 2011 Salı

Pepsi İstanbul

“Eleştiri Başlasın!” isimli ilk yazımızda, Şule ile her şeyi eleştireceğimizi söylemiştik: “Sinema, televizyon dünyası, müzik, yiyecek, içecek ve şu anda aklımıza gelmeyen daha nicesi...” Neden sonra baktık ki blogumuz biz kendimizi durduramadan çoğunlukla film ve dizilerle ilgili yazılar yazdığımız bir blog haline gelmiş. O yüzden – hazır farkındayken – her şeyi eleştirmeye devam etmek galiba en iyisi olacak.

Coca-Cola ile birlikte dünyanın en önde gelen kola markası Pepsi’nin piyasaya yeni ve farklı tatlar sunma merakının pekala farkındayız. Seveni kadar sevmeyeni de bol olan Pepsi Blue (sınırlı sayıdaydı), Pepsi Gold, sıfır şeker sloganı altında sunulan Pepsi Max, epey beğenilen ve gerçekten güzel bir tada sahip limon aromalı Pepsi Twist gibi ürünlerden sonra, Türkiye’de çıkan son ürün Pepsi İstanbul oldu.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Night of the Living Dead

Cadılar Bayramı vesilesiyle kimi sitelerin hazırladığı en iyi korku-gerilim filmi sıralamalarından bir film seçelim dedik ve geç kalmış da olsak "Night of the Living Dead" izlemeye karar verdik.
Türkçe'ye "Yaşayan Ölülerin Gecesi" diye çevrilen kült film, 1968'de genç reklamcı George Romero tarafından çekilmiş , başlarda tüm yapımcılardan red alan film, elden ele dolaşırken efsane olmuş ve yapımcılar çekmek için sıraya girmiş, önyargı parçalanıvermiş ve zombiler dünyamıza ikinciye hoşgelmiş (Şöyle ki, ilk zombi filmi 1932'de "White Zombie" ismiyle çekilmiş, başrolünü de Bela Lugosi oynamış). "Living Dead" serisinin ilk filmini bir nevi röportaj şeklinde ele alacağız efendim: