1 Aralık 2012 Cumartesi

“Skyfall”



Bir yıl önce James Bond’un son yıllardaki gidişatı ve “Quantum of Solace” ile ilgili eleştiri yazısını paylaştığımızda, 007’nin son filminin akıbeti belirlenmiş ancak ismi açıklanmamıştı. İlk filmi “American Beauty” ile beğenimizi kazanan, ardından gelen “Road to Perdition”, “Revolutionary Road” gibi filmlerle hayran kitlesini epeyce genişleten Sam Mendes’in yöneteceği filmin isminin “Skyfall” olacağı yazımızdan kısa bir süre sonra açıklandı. Aslında prodüksiyondan evvel filmin isminin “Carte Blanche” olacağına dair söylentiler de dolaşmış, ancak yapımcı şirket EON Productions bu söylentileri yalanlamıştı.

“Quantum of Solace”ı merkeze alan yazımızda da bahsettiğimiz üzere bir önceki James Bond filmi, hayal kırıklığına sebep olmuştu. Martin Campbell’ın yönettiği “Casino Royale”le resmen yeniden doğan Bond, başarıyla kotarılmış adrenalin yüklü aksiyon sahneleri, müzikleri, Eva Green’in pek yakıştığı Bond kızı Vesper karakteri, eski filmlere yapılan göndermeleri ve bilhassa belirli bir kesimin burun kıvırmasına karşın rolüne çok yakışan Daniel Craig’in 007 kompozisyonuyla izleyiciye bekleneni, hatta belki de beklenenden fazlasını vermişti. Ancak Marc Forster’ın yönetmenliğindeki “Quantum of Solace” çizgiyi biraz aşağı çekmişti.

“Stranger Than Fiction”, “Finding Neverland” gibi iyi filmlerde imzası olsa da Bond külliyatına pek de etkisi olmayan bir yapım ekleyen Forster’dan sonra, 23. filmin hazırlıklarına başlandı. Film serisinin 50. senesinde gösterime girecek olan yapımın yönetmeninin Sam Mendes olacağı “Quantum of Solace”ın gösterime girmesinden kısa bir süre sonra kesinleşti. MGM Movies’in maddi sorunlarına rağmen projeden ayrılmayan Mendes, “Skyfall” ile gayet iyi eleştiriler alan ve aldığı olumlu tepkilerin çoğunu – hepsini değil – hak eden bir filme imza attı bize göre. 
“Skyfall” İstanbul’da başlıyor (Bilin bakalım İstanbul’da nerelerde çekim yapılmış, ne tür müzikler kullanılmış); Bond (Daniel Craig) ve Eve (Naomie Harris) içinde çok önemli bilgiler bulunan bir hard diski çalan Patrice isimli bir adamın peşine düşüyorlar. Trenin birinde devam eden aksiyon sahnesinin sonunda, Bond Patrice ile boğuşurken Eve M’den (Judi Dench) emir alınca ateş ediyor ve yanlışlıkla zaten yaralanmış olan Bond’u vuruyor. O sırada bir köprünün üzerinden geçen (köprü sahneleri de Adana’da çekildi) trenden düşen ve nehrin dibini boylayan Bond’un ve Eve’in görevi fiyaskoyla sonlanıyor.

Söz konusu sahnenin ardından Adele’in söylediği “Skyfall” eşliğinde harika bir jenerik izliyoruz. Filmdeki imgelerin, sembollerin ve bazı sahnelerin kullanıldığı jenerik hayranlık uyandırıyor. Jeneriğin ardından ISC’nin başkanı Gareth Mallory (Ralph Fiennes), İstanbul’daki görev başarısızlıkla sonuçlandığı için M’den emekliye ayrılmasını istiyor. Mallory ile yaptığı toplantıdan dönerken bilgisayarına tuhaf bir ileti gelen M, çok geçmeden MI6’in patlamasına tanık oluyor. Öldüğü sanılan Bond da, bu saldırının haberini alınca Türk adalarından birinde keyfini çıkardığı emeklilikten vazgeçip işinin başına dönüyor.


Rottentomatoes’ta eleştirilerinin yüzde 92’si olumlu olan “Skyfall”, Metascore’da 100 üzerinden 81 puan aldı ve şu an Imdb’de 10 üzerinden 8.1 puanla En Beğenilen 250 Film listesinde. Eleştirmenlerden bir çoğu filmin mizah, duygusallık ve aksiyon yönünden bekleneni fazlasıyla verdiğini belirtmekte. İyi bir iş çıkaracağını zaten başından beri bildiğimiz Sam Mendes, çok özgün ve seride ayrı bir yerde durmasa da klasik filmlere yaptığı göndermeler (Bond’un arabası, martini diyaloğu, Q’nun – ki bu filmde John Cleese tarafından değil, en son “Cloud Atlas”ta boy gösteren Ben Whishaw tarafından canlandırılıyor ve bu değişiklik çok da iyi olmuş – verdiği ve Bond’un mutlaka işine yarayan silahlar) ile bile seyircisinin gönlünü çalmayı başarıyor zaten. Buna son derece etkili aksiyon sahneleri (Özellikle Şangay’da Bond ile Patrice arasında geçen aksiyon sahnesi pek leziz), müzikler, sanat yönetimi ve çok iyi bir oyuncu kadrosu eklenince ortaya gerçekten memnun eden bir yapım çıkıyor. Ayrıca yaralanıp tökezleyen, az biraz beceriksizsizleşen bir Bond izlemek gerçekten eğlenceli.

Oyuncu kadrosundan söz etmişken, filmin kötü adamını canlandıran Javier Bardem’den bahsetmeden olmaz. Raoul Silva rolüyle elinden gelenin en iyisini yapan ve karakterinin kısıtlılığına rağmen harika bir oyunculuk çıkaran Bardem, filmden çıkınca (jenerikle birlikte) akılda en çok kalan öğe oluyor. Bazı yorumlarda Bardem’in bu rolüyle biraz Heath Ledger’ın Joker kompozisyonunu anımsattığından bahsedilmiş, ancak “haklı nedenleri olan ürkütücü ve abartılı kötü adam” olmaları dışında öyle çok da benzer bir halleri yok bize göre.


James Bond: Everyone needs a hobby. 
Raoul Silva: So, what’s yours?
James Bond: Resurrection.

“Skyfall”, yukarıda bahsettiğimiz iyi taraflarına rağmen eksik kalıyor ve “Casino Royale” kadar tatmin edici bir seyir olamıyor. Hatta aksiyon sahnelerinin genelini düşünürsek “Quantum of Solace”taki aksiyon sahnelerinin bazılarının dahi gerisinde kaldığını söyleyebiliriz. Bond, M ve Kincade’in (Albert Finney) hazırlık yapıp Silva’yı Skyfall’da beklediği sahne (“Home Alone”daki gibi bir sahne değil, hayır) gayet iyi mesela, ama ne yalan söyleyelim çok özgün yahut etkileyici bir tarafı yok. Naomie Harris ve Berenice Mahloe’nun canlandırdığı Bond kızları da epey çekici, fakat mesela bir Eva Green olamıyorlar. Gerçi Eva Green’in karakteri hikayenin merkezinde olduğundan seyirciye daha mühim görünmüş olabilir. Zaten bu filmde de öne çıkan ve Bond kızlarını geride bırakan karakter Judi Dench’in canlandırdığı M oluyor.


Yine de “Skyfall”, “Quantum of Solace”tan sonra çıtayı yükseltiyor ve serinin bir sonraki filmini merakla beklememizi sağlıyor. Aldığı "fazlasıyla olumlu" eleştirilerin hepsini hak etmiyor belki, lakin bir 007 filminden bekleneni verdiği için keyifli bir seyirlik. Daniel Craig de, kostüm tasarımcılarının da yardımıyla, yaşlılık belirtilerine rağmen role cidden yakıştığını bir kez daha gösteriyor.