Bir yıl önce James Bond’un son yıllardaki gidişatı
ve “Quantum of Solace” ile ilgili eleştiri yazısını paylaştığımızda, 007’nin
son filminin akıbeti belirlenmiş ancak ismi açıklanmamıştı. İlk filmi “American
Beauty” ile beğenimizi kazanan, ardından gelen “Road to Perdition”,
“Revolutionary Road” gibi filmlerle hayran kitlesini epeyce genişleten Sam
Mendes’in yöneteceği filmin isminin “Skyfall” olacağı yazımızdan kısa bir süre
sonra açıklandı. Aslında prodüksiyondan evvel filmin isminin “Carte Blanche”
olacağına dair söylentiler de dolaşmış, ancak yapımcı şirket EON Productions bu
söylentileri yalanlamıştı.
“Quantum of Solace”ı merkeze alan yazımızda da
bahsettiğimiz üzere bir önceki James Bond filmi, hayal kırıklığına sebep
olmuştu. Martin Campbell’ın yönettiği “Casino Royale”le resmen yeniden doğan
Bond, başarıyla kotarılmış adrenalin yüklü aksiyon sahneleri, müzikleri, Eva
Green’in pek yakıştığı Bond kızı Vesper karakteri, eski filmlere yapılan
göndermeleri ve bilhassa belirli bir kesimin burun kıvırmasına karşın rolüne
çok yakışan Daniel Craig’in 007 kompozisyonuyla izleyiciye bekleneni, hatta
belki de beklenenden fazlasını vermişti. Ancak Marc Forster’ın
yönetmenliğindeki “Quantum of Solace” çizgiyi biraz aşağı çekmişti.
“Stranger Than Fiction”, “Finding Neverland” gibi
iyi filmlerde imzası olsa da Bond külliyatına pek de etkisi olmayan bir yapım
ekleyen Forster’dan sonra, 23. filmin hazırlıklarına başlandı. Film serisinin
50. senesinde gösterime girecek olan yapımın yönetmeninin Sam Mendes olacağı
“Quantum of Solace”ın gösterime girmesinden kısa bir süre sonra kesinleşti. MGM
Movies’in maddi sorunlarına rağmen projeden ayrılmayan Mendes, “Skyfall” ile
gayet iyi eleştiriler alan ve aldığı olumlu tepkilerin çoğunu – hepsini değil –
hak eden bir filme imza attı bize göre.
“Skyfall” İstanbul’da başlıyor (Bilin bakalım
İstanbul’da nerelerde çekim yapılmış, ne tür müzikler kullanılmış); Bond
(Daniel Craig) ve Eve (Naomie Harris) içinde çok önemli bilgiler bulunan bir
hard diski çalan Patrice isimli bir adamın peşine düşüyorlar. Trenin birinde
devam eden aksiyon sahnesinin sonunda, Bond Patrice ile boğuşurken Eve M’den
(Judi Dench) emir alınca ateş ediyor ve yanlışlıkla zaten yaralanmış olan
Bond’u vuruyor. O sırada bir köprünün üzerinden geçen (köprü sahneleri de
Adana’da çekildi) trenden düşen ve nehrin dibini boylayan Bond’un ve Eve’in
görevi fiyaskoyla sonlanıyor.
Söz konusu sahnenin ardından Adele’in söylediği “Skyfall”
eşliğinde harika bir jenerik izliyoruz. Filmdeki imgelerin, sembollerin ve bazı
sahnelerin kullanıldığı jenerik hayranlık uyandırıyor. Jeneriğin ardından
ISC’nin başkanı Gareth Mallory (Ralph Fiennes), İstanbul’daki görev
başarısızlıkla sonuçlandığı için M’den emekliye ayrılmasını istiyor. Mallory
ile yaptığı toplantıdan dönerken bilgisayarına tuhaf bir ileti gelen M, çok
geçmeden MI6’in patlamasına tanık oluyor. Öldüğü sanılan Bond da, bu saldırının
haberini alınca Türk adalarından birinde keyfini çıkardığı emeklilikten
vazgeçip işinin başına dönüyor.
Rottentomatoes’ta eleştirilerinin yüzde 92’si olumlu
olan “Skyfall”, Metascore’da 100 üzerinden 81 puan aldı ve şu an Imdb’de 10
üzerinden 8.1 puanla En Beğenilen 250 Film listesinde. Eleştirmenlerden bir
çoğu filmin mizah, duygusallık ve aksiyon yönünden bekleneni fazlasıyla
verdiğini belirtmekte. İyi bir iş çıkaracağını zaten başından beri bildiğimiz
Sam Mendes, çok özgün ve seride ayrı bir yerde durmasa da klasik filmlere
yaptığı göndermeler (Bond’un arabası, martini diyaloğu, Q’nun – ki bu filmde
John Cleese tarafından değil, en son “Cloud Atlas”ta boy gösteren Ben Whishaw
tarafından canlandırılıyor ve bu değişiklik çok da iyi olmuş – verdiği ve
Bond’un mutlaka işine yarayan silahlar) ile bile seyircisinin gönlünü çalmayı
başarıyor zaten. Buna son derece etkili aksiyon sahneleri (Özellikle Şangay’da
Bond ile Patrice arasında geçen aksiyon sahnesi pek leziz), müzikler, sanat
yönetimi ve çok iyi bir oyuncu kadrosu eklenince ortaya gerçekten memnun eden
bir yapım çıkıyor. Ayrıca yaralanıp tökezleyen, az biraz beceriksizsizleşen bir
Bond izlemek gerçekten eğlenceli.
Oyuncu kadrosundan söz etmişken, filmin kötü adamını
canlandıran Javier Bardem’den bahsetmeden olmaz. Raoul Silva rolüyle elinden
gelenin en iyisini yapan ve karakterinin kısıtlılığına rağmen harika bir
oyunculuk çıkaran Bardem, filmden çıkınca (jenerikle birlikte) akılda en çok
kalan öğe oluyor. Bazı yorumlarda Bardem’in bu rolüyle biraz Heath Ledger’ın
Joker kompozisyonunu anımsattığından bahsedilmiş, ancak “haklı nedenleri olan
ürkütücü ve abartılı kötü adam” olmaları dışında öyle çok da benzer bir halleri
yok bize göre.
James Bond: Everyone needs a hobby.
Raoul Silva: So, what’s yours?
James Bond: Resurrection.
“Skyfall”, yukarıda bahsettiğimiz iyi taraflarına rağmen eksik kalıyor ve “Casino Royale” kadar tatmin edici bir seyir olamıyor. Hatta aksiyon
sahnelerinin genelini düşünürsek “Quantum of Solace”taki aksiyon sahnelerinin
bazılarının dahi gerisinde kaldığını söyleyebiliriz. Bond, M ve Kincade’in
(Albert Finney) hazırlık yapıp Silva’yı Skyfall’da beklediği sahne (“Home
Alone”daki gibi bir sahne değil, hayır) gayet iyi mesela, ama ne yalan
söyleyelim çok özgün yahut etkileyici bir tarafı yok. Naomie Harris ve Berenice
Mahloe’nun canlandırdığı Bond kızları da epey çekici, fakat mesela bir Eva
Green olamıyorlar. Gerçi Eva Green’in karakteri hikayenin merkezinde olduğundan
seyirciye daha mühim görünmüş olabilir. Zaten bu filmde de öne çıkan ve Bond
kızlarını geride bırakan karakter Judi Dench’in canlandırdığı M oluyor.
Yine de “Skyfall”, “Quantum of Solace”tan sonra
çıtayı yükseltiyor ve serinin bir sonraki filmini merakla beklememizi sağlıyor.
Aldığı "fazlasıyla olumlu" eleştirilerin hepsini hak etmiyor belki, lakin bir 007
filminden bekleneni verdiği için keyifli bir seyirlik. Daniel Craig de, kostüm
tasarımcılarının da yardımıyla, yaşlılık belirtilerine rağmen role cidden
yakıştığını bir kez daha gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder