3 Ekim 2011 Pazartesi

James Bond ve “Quantum of Solace”

James Bond film serisinin ellinci yıl dönümü olan 2012’de gösterime girmesi planlanan yeni filmi “Bond 23”nin akıbeti ha çekildi ha çekilecek derken iyice yılan hikayesine döndü. Yapımcı şirket MGM’in iflas etmesi, mali kriz derken Bond hayranlarını hem sabırsızlandırıp hem üzen “Yeni Bond filmi iptal mi ediliyor?” tartışmalarının ardından, Ocak 2011’de yapılan resmi açıklama ile rahat bir nefes alındı: Yeni filmin çekimlerine 2011’in sonlarına doğru başlanacak ve film Kasım 2012’de gösterime girecekti. Serinin son iki filminde (“Casino Royale” ve “Quantum of Solace”) Bond’a hayat veren Daniel Craig ve M rolündeki Judi Dench de geri dönüyordu.

Daha sonra gelen açıklamalarla filmin kadrosu da oluşmaya başladı: Senaryosunu “Rango”, “Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street”, “The Aviator”, “The Last Samurai”, “Gladiator” gibi filmlerin senaristi John Logan’ın diğer Bond filmlerinin senaristleri Neal Purvis ve Robert Wade ile yazacağı filmde ayrıca Ralph Fiennes, Javier Bardem, Ben Whishaw ve Naomie Harris gibi oyuncuların Craig’e eşlik edeceği de bazı sitelerde açıklandı. Bond filmlerinin olmazsa olmazı Bond kızlarından birini ise Fransız aktris Bérénice Marlohe’nin oynayacağı – resmi olmasa da – söylendi. Bu haberlerle birlikte heyecanı pekiştiren bir diğer haber ise, filmin yönetmeninin “American Beauty”, “Road to Perdition”, “Jarhead” ve “Revolutionary Road” gibi filmlerin yönetmeni Sam Mendes olacağıydı. (Benim gibi) Bond hayranlarından bazılarının “Quantum of Solace”ta hayal kırıklığı yaratan Marc Forster’ın değil de serinin en başarılı filmlerinden bazılarını (“Goldeneye”, “Casino Royale”) yönetmiş olan Martin Campbell’ın filmin başına geçmesini istemesi normaldi, zira “Casino Royale”le yapılan radikal reformun ardından gelen “Quantum of Solace”, az önce de belirttiğim gibi bir nebze hayal kırıklığıydı.

2008 yapımı “Quantum of Solace”, gösterime girmeden önce Bond hayranlarını epey meraklandırdı. Filmin gayet güzel bir afişi ve çok başarılı bir fragmanı vardı:


Bu fragmanın ardından Bond hayranlarının “Casino Royale” kadar iyi bir aksiyon filmi beklemesi gayet normaldi, ancak beklenen olmadı. Hem eleştirmenlerin hem serinin hayranlarının (Hepsinin değil tabii) bağrına bastığı “Casino Royale”in aksine “Quantum of Solace” pek beğenilmedi. Bunun nedenini filmi izlerseniz anlayabilirsiniz aslında, çünkü iki film arasında garip bir biçimde dağlar kadar fark var.

“Quantum of Solace” İtalya’da başlıyor: Vesper’ı kaybettiği için gözünü intikam bürüyen Bond’un (Hâlâ birçok 007 hayranının Bond olmasına karşı çıktığı Daniel Craig) dahil olduğu bir kovalamaca sahnesi izliyoruz öncelikle. Siena’daki sahne hiç fena değil; pek özgün bir aksiyon sahnesi olmasa da böyle bir filmden beklenecek kadar iyi. Peşindeki arabalardan kurtulan Bond bagajını açtığında görüyoruz ki kendisi Mr. White’ı (Jesper Christensen) kaçırmış. Akabinde izlediğimiz jenerik mükemmel, yalnız ne yazık ki aynı şeyi filmin şarkısı “Another Way To Die” için söylemek mümkün değil. Jack White ve Alicia Keys’in kotardığı şarkı kötü bir şarkı değil tabii, ancak bırakın “Goldeneye”ın şarkısını, Madonna’nın “Die Another Day”i yahut Chris Cornell’in “You Know My Name”inin yanına bile yaklaşamıyor. Öyle ki, jenerik çok güzel olsa da bir süre sonra “Amma uzun sürdü” düşüncelerine gark oluyor insan (Keşke o sıralar önerilen isimlerden biri olan Amy Winehouse tarafından söylenmiş bir şarkı dinleseydik). Müzikler ise çok kötü değil, hatta ilk sahnede bangır bangır müziğin ön plana çıkarılmaması yerinde bir karar olmuş.
Bond’un M (Judi Dench) ile birlikte sorguladığı Mr. White, “Bizim her yerde adamımız vardır” diyor. Bu sorgu sahnesinin ardından izlediğimiz kovalamaca sahnesi de harika. Filmi izleyenlerin “Jason Bourne filmlerindeki sahnelere fazlasıyla benziyor bu!” diye hayıflanıp durmalarına karşın, at yarışı sahnesiyle eşzamanlı bir kurguyla anlatılmış olan bu sahne başlangıçtaki takip sahnesinden de, kendisini takip eden denizdeki aksiyon sahnesinden de daha iyi – zaten denizdeki aksiyon sahnesi öyle kötü bir sahne ki, ne olduğunu anlayayım derken iyice dikkatiniz dağılıyor. Nedense bir iki saniyelik görüntüler eşliğinde kurgulanmış sahnede kamera açıları o kadar sık değiştirilmiş ki sahne fazlasıyla zedelenmiş. Pek de fena olmayan bir uçak takip sahnesinden sonra gelen son aksiyon sahnesi ise, böyle bir aksiyon filminden beklendiği kadar “büyük” bir sahne değil. Başarılı olduğu su götürmez, ama biraz aceleye gelmiş gibi. Bond’un ha bire birileriyle boğuşup dövüştüğü sekanslar da “Jason Bourne! Jason Bourne!” diye bağıran Bond hayranlarının daha da yüksek sesle bağırmasının nedeni, ancak Bourne serisini pek de sevmediğimden takip etmediğim için bana pek rahatsız edici gelmedi (Bu sahnelerde Bourne filmlerinde de çalışmış olan Dan Bradley’nin de ekibin bir parçası olmasının etkisi ne derece büyüktür acaba?).

Sadece aksiyon sahnelerinden ve müziklerden bahsettim, farkındayım, da filmde çok da büyük bir olay yok aslında. Bir önceki filme çok bağlanmış bir devam filmi olduğu için midir bilinmez, çok kopuk bir senaryoya ve havada kalmış karakterlere sahip bir film “Quantum of Solace”. Gerçekten, insan izledikten sonra “Bond filmi, ama Bond filmi değil gibi” diyor. Aşk acısı çekip intikam almaya çalışan bir James Bond’u geçtim, James Bond filmlerinin olmazsa olmazı olan birçok şeyden mahrum edilmişiz. Filmde “My name is Bond. James Bond” repliği yok mesela. Serinin medarı iftiharı olan Bond kızları da burada biraz daha “etkisiz eleman” olmuşlar. Kötü adam Dominic Greene (Mathieu Amalric) ise klasik (klişeleşmiş değil, klasik) kötü adamlardan farklı ve maalesef izlerken insanda “tehlikeli kötü adam” izleniminin uyanmasını sağlayamıyor.

Kısacası, bir kısmı Türkiye’de çekilecek ve muhtemelen Türk bir aktrisin de kadrosunda bulunacağı yeni 007 filmi “Bond 23” ne kadar heyecanlandırsa da, insan böyle bir filmin ardından “Acaba…” diyor. Çünkü “Quantum of Solace” kötü bir aksiyon filmi olmasa da kötü ve biraz dağınık bir Bond filmi ve bunda maalesef sırtını “Casino Royale”e dayamış bir devam filmi olmasının da payı büyük. Yine de, “Bana aksiyon ve ajan filmi olsun, iki saat iyi vakit geçireyim” ya da “Bond filmi işte; ne kadar değişik olsa da izlenir” diyenlerin zevk alması kuvvetle muhtemel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder