14 Ekim 2011 Cuma

Tree of Life


Hep iyi yönde eleştiriyoruz dedi Çağakan, ben de Tree of Life'ı bi ele alayım o zaman dedim. Zira, o güzelim fragmandan sonra yarattığı hayal kırıklığı tarif edilemez.
Brad Pitt ve Sean Penn film hakkında umutlanmamız için birer sebepti şüphesiz, hatta filmi izledikten sonra söyleyebilirim ki anneyi oynayan Jessica Chastain'in oyunculuğu da gayet iyiydi. Ama bir filmi iyi yapan bence senaryosudur, diğer türlü olsa bu film sınıfı geçerdi zaten.
Filmi izleyecekseniz yalnız başınıza ya da sakin bir ortamda izlemenizi öneririm, diğer türlü bir şey anlamanız mümkün değil. Ayrıca Sean Penn toplasanız 10 dk görünüyor filmde, belirteyim. Kendisi şöyle demiş: "Frankly, I'm still trying to figure out what I'm doing there... What's more, Terry himself never managed to explain it to me clearly."


Öncelikle fragmanı paylaşayım ve sonra filmin hikayesinden bahsedeyim, toparlayabililrsem:



Brad Pitt ve Jessica Chastain'in başarıyla canlandırdıkları anne-baba filmin başında 19 yaşındaki oğullarının ölüm haberini alıyorlar ve büyük oğullarını canlandıran Sean Penn'i (Jack) görüyoruz sonraki sahnede, kafası karışık olan Jack'i kendi kendine bir sorgulama içersinde izliyoruz; oradan evrenin bir toz bulutu halinde olduğu zamana kadar gidiyor ve günümüze kadar geliyoruz nerdeyse, bir yarım saat kadar sürüyor bu görüntüler; kendinizi belgesel kuşağı izliyor gibi hissedecek kadar uzay, dinazor... gördükten sonra da 1950lere, Jack'in çocukluğuna dönüyor film. Brad Pitt aşırı disiplinli bir babayı oynuyor, öyle ki Bukowski'nin Ham on Rye'ındaki babanın aynısı, nefret ediyorsunuz izlerken. Çocuklar üzerinde kurduğu otorite, onların, özellikle ilk çocuğun babadan nefret etmesine sebep oluyor. Babalarının yokluğunda kutlama yaparcasına eğlenirlerken görüyoruz ailenin tüm fertlerini, anne dahil. Annenin karakterine değinmekte de fayda var, kendisi son derece inançlı, kendini evine adamış bir kadın, adeta bir melek; durmadan dans ediyor bir de, bir anneye göre çok enerjik. Babanın davranışlarının Jack'in üzerindeki negatif yansımalarını izliyoruz, kardeşlerine kötü davranışını, ergenliğe adım atışındaki sorunları...  "Hayat" evrenin gelişimiyle paralel bir şekilde anlatılıyor, Darwin'in "Hayat Ağacı" metaforu gibi dallanıp budaklanıyor.

Velhasıl; evren, gezegen, evrim, dinazor...bu kadar uzatılmamalıydı; aynı şekilde aile bireyleri üzerinde yakın plan çekimler yapılmış ki bazıları etkileyiciydi gayet; ama olmasa da olur diyebileceğiniz birçok sahne var. Mahşer günü sahnesi ilginçti, her bireyin farklı yaşlardaki halleri aynı yerde buluşuyordu; her şeyin sonu gösterildiği gibi başı da (Big Bang) unutulmamıştı elbette. Aynı diyaloglarla dönen farklı görüntüler bana pek filmmiş gibi gelmedi açıkçası, daha spesifik, seyirciyi heyecanlandıran,filmi seyrettiren bir hikaye olsun isterdim, hatta filmin bir hikayesi olsun isterdim ben. Her detayı vermeyen filmleri severim aslında, seyircinin düşünüp keşfettiği bazı noktaların varlığı zengin kılar filmi ama bunu kurgulamak da yetenek istiyor haliyle. Olmamış Terrence Malick diyor, izleyecekseniz yalnız izleyin diye tekrar uyarıyorum ya da 25 Kasım'da vizyona girecekmiş, sinemada izleyebilirsiniz.
Ama bana kalırsa, Cannes jürisini yanılmış kabul edin ve izleyecek başka bi şey bulun derim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder