24 Ekim 2011 Pazartesi

Bir Zamanlar Anadolu’da


“Kasabalarda hayat, bozkırın ortasında sürdürülen yolculuklara benzer. Her tepenin ardında "yeni ve farklı bir şey" çıkacakmış duygusu, ama her zaman birbirine benzeyen, incelen, kıvrılan, kaybolan veya uzayan tekdüze yollar...”

Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi, dalından kopan bir elmanın yuvarlanarak çürük elmaların yanına düşmesinin, çürüyecek olmasının hikayesini takdire şayan bir görsellikle anlatıyor.

Tempo olarak, Üç Maymun ve NBC’nin diğer filmleri arasında kalan bir film olmuş bence Bir Zamanlar Anadolu’da. Sinemada arka koltukta sinir bozucu kızın“ off bu ne ya, gider gezerdim iki buçuk saat bunu izleyeceğime” diye hayıflandığını da söylemeliyim, kendisi muhtemelen daha önce NBC filmi izlememişti. Bir filme gitmeden hakkında fikir edinilmesi taraftarıyım ; sıkılıp milleti rahatsız etmenin manası yok. Hoş, ülkemizde eleştirmen sıfatı taşıyıp aynı kalitede cümlelerle filmi anlatan insanlar mevcut; Hıncal Uluç’tan bahsediyorum. Kendisi filmi “2.5 saatlik estetik sıkıntı” olarak nitelemiş. Herkesin susması gereken zamanlar vardır, Hıncal Uluç bunu genele yayıyor ama farkında değil. Filmde şoför Arap Ali karakterini başarıyla canlandıran ve Cannes’dan eli boş dönmeyen Ahmet Mümtaz Taylan gereken cevabı vermiş, burdan okuyabilirsiniz:

NBC her filmde farklı ışık imkanları yaratıp kendini sınıyor adeta, her türlü şey denendi demememiz için bizi uyarıyor; hala bakılmadık açı, kullanılmadık ışık var dercesine. (filmin ilk yarısının karanlıkta geçtiği bilgisini eklersem, ışık kaynaklarının önemini de vurgulamış oluyorum sanırım.) Kadrajların bu denli etkileyici olmasında (ışık,kompozisyon) NBC'nin fotoğrafçı kimliğinin etkisi büyük kuşkusuz. Bu yönden en çok beğendiğim filminin Uzak olduğunu da ekleyeyim.  BZA'nın da her karesi bir fotoğraf adeta; kendimden yola çıkarak fotoğrafla uğraşanların filmi beğenecekleri kanaatindeyim.


2sa 37dk ; uzun ama gereksiz mi uzun? Hayır, her sahnenin yerinde uzatılmış olduğunu düşünüyorum, bir zamanların Anadolu’sunun ücra bir köşesinin atmosferini seyirciye benimsetebilmek böyle mümkün oluyor demek. NBC, filmlerinin yavaş ilerlemesi ile ilgili şöyle konuşmuş: "Algılarımızın keskinliğini arttırmak için hayatımızın temposunu düşürmemiz gerektiği aşikar. Neden yavaş tempolu filmleri sevdiğim ve böyle filmler yapmak istediğimin nedenleri de buralarda yatıyor zaten.".

Anadolu’da, bozkırın bir kasabasında işlenen bir cinayet üzerine toplanan savcı, komutan, komiser, doktor ve yardımcı ekibin cinayet mahalini ve kurbanın cesedini arayışı üzerine başlıyor film; bozkırda her yer birbirine benzediği için cinayet mahalini bir türlü teşhis edemeyen katilin peşinde sürüklenirken filmin ana karakterlerini tanıyoruz(Mesela ilk mahalden ayrıldıktan sonra arabada geçen “manda yoğurdu” muhabbetinden karakterler arasındaki rütbelerin yoğurdun iyisini nasıl belirlediğini görüyoruz.)


Karakterler cinayet mahalini ararken, her çeşme başında farklı bir hikaye öğreniyoruz, karakterlere çeşitli hikayelerin kahramanları olarak bakıyoruz. Muhtarın evine konuk oluyoruz sonra; muhtarı oynayan Ercan Kesal’in iyi iş çıkardığını belirtmek lazım, büyük bir gülümsemeyle izlettiriyor kendini.(Ayrıca eklemeliyim; filmin hikayesi de onun anılarından esinlenilerek yazılmış.) Bir de muhtarın kızı var ki; masumiyeti ve güzelliğiyle bir melek gibi gösterilmiş; onun ışığı karşısında herkesin içindeki kötülük bir anda yüzüne vuruyor.


Hava aydınlanıyor ve cinayet mahali bulunuyor, ceset, Arap Ali’nin tarladan kopardığı birkaç kavunla birlikte bagaja atılıp otopsi için götürülüyor. Doktor ve savcı arasında film boyunca süren sıkıntılı diyalog burada noktalanıyor ve savcı karısının ölümüne sebep olduğunu kabul ediyor. Diğer yandan doktor kasabalılarla arasındaki farkı otopsi sırasında yalan ifade yazdırarak bir nebze yok ediyor. O da söz konusu ölüm bile olsa, davayı hemen kapatma peşine düşüyor.


Fransa’da çıkan toplu dvd setinin önsözünde bence çok doğru bir paragraf yazmışlar NBC için: “Akıldışını anlatma kapasitesiyle sinemanın belki de dillerin en yetkini olduğu fikrini aşikar kılıyor bize. Kelimelerin bir duyguyu, bir niyeti belirginleştirmekte, anlaşılır kılmada bazen kifayetsiz kaldığı yerde, basiretle ilerleyen kendinden emin bir kör gibi, sinema var. Nuri Bilge sinemanın bu mutlak gücünü anlamış.”

Uzak çekimler, diyalogların görüntüyle senkronize edilmesi yerine konuşulanların ardında farklı şeyler izlemek, oldukça etkileyiciydi. Dış seslere ağırlık verilmiş olması, Anadolu'nun ıssızlığının; karakterlerin arasında geçen gülünç muhabbetler ise NBC sinemasının değiştiğinin değil, Anadolu'nun kara bir mizaha sahip olduğunun göstergesidir diye düşünüyorum.

Sinemaya en iyi bildiği yerden; Kasaba'sından, Koza'sından başladı NBC; ailesini, kendisini anlattı. Şimdi ise insanını iyi tanıdığını gösteriyor bir zamanların Anadolu'sunu filmine arka plan seçerek; filmi izleyecekseniz olağanüstü bir hikaye beklemeyin bu yüzden, çünkü aksine "olağan"ı anlatmaya çalışıyor. NBC Anadolu'yu, insanlarını ve ilişkilerini kendi bakış açısından başarılı bir şekilde anlatıyor. 


Cannes jürisi bu sefer yanılmamış diyor, yönetmenin diğer filmlerini sevenlerin filmi izlemesini tavsiye ediyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder