30 Ekim 2011 Pazar

"Whiteout"

2009 yapımı “Whiteout” (Ülkemizde film isimlerinin çevirilerini yaratıcılık yoksunu kişiler yaptığı için pek tabii “Soğuk Ölüm” çevirisiyle vizyona girmişti), aksiyon/gerilim türünde bir film. Greg Rucka’nın çizgi roman serisinden uyarlanan ve Kate Beckinsale’in başrolünde olduğu Dominic Sena filmi, ne yazık ki birkaç ilginç sahnesi dışında sıkıcı ve sonu tahmin edilebilir bir gerilim olmaktan öteye gidemiyor.

27 Ekim 2011 Perşembe

"Paris, Je T'aime"

‘Petites Romances de Quartiers’

“Cities of Love” serisinin ilk filmi “Paris, Je T’aime”, çok güzel bir fikrin çok güzel bir şekilde hayata geçirilmesiydi aslında: Bir şehir üzerinden farklı aşk ve sevgi hikayeleri anlatmak. Bunun için farklı ülkelerden/dinlerden/ırklardan birçok yönetmen ve oyuncu bir araya gelmiş ve kısa filmlerle hem Paris’e karşı sevgilerini, hem de sevginin kendisini (her türlüsünü) peliküle aktarmıştı. 2006 yapımı bu film genel olarak olumlu eleştiriler alınca peşinden yine aynı fikirle çekilen “New York, I Love You” gelmişti, ancak o filmin eleştirileri selefi kadar iyi değildi. İzleyince anlaşılıyor ki; gerçekten de, “Paris, Je T’aime” kendisini takip eden “New York, I Love You”dan çok daha iyi bir film. Bir kere, birbirinden alakasız (sayılan) birçok kısa filmden oluşmasına rağmen genele bakınca gayet derli toplu bir film; filmleri tek tek ele aldığınız vakit de beğenip türlü yorumlar yapabileceğiniz türden; ayrıca “New York, I Love You”nun aksine her filmin hem Paris’in kendisi hem de sevgi hakkında söyledikleri çok daha somut.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Bir Zamanlar Anadolu’da


“Kasabalarda hayat, bozkırın ortasında sürdürülen yolculuklara benzer. Her tepenin ardında "yeni ve farklı bir şey" çıkacakmış duygusu, ama her zaman birbirine benzeyen, incelen, kıvrılan, kaybolan veya uzayan tekdüze yollar...”

Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi, dalından kopan bir elmanın yuvarlanarak çürük elmaların yanına düşmesinin, çürüyecek olmasının hikayesini takdire şayan bir görsellikle anlatıyor.

21 Ekim 2011 Cuma

“The Walking Dead”

Geçtiğimiz sezonun en çok dikkat çeken ve beğenilen dizilerinden biri olan “The Walking Dead”in ikinci sezonunun ilk bölümü “What Lies Ahead”, bir önceki hafta sonu (16 Ekim) yayınlandı. İlk sezonun son bölümü Aralık 2010’da yayınlandığı ve ilk sezon yalnızca altı bölümden oluştuğu için hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Bu sezonsa on üç bölümden oluşacak ve ikinci sezon muhtemelen Ocak 2012’nin sonunda (ya da Şubat 2012’de) sona erecek.

14 Ekim 2011 Cuma

Tree of Life


Hep iyi yönde eleştiriyoruz dedi Çağakan, ben de Tree of Life'ı bi ele alayım o zaman dedim. Zira, o güzelim fragmandan sonra yarattığı hayal kırıklığı tarif edilemez.
Brad Pitt ve Sean Penn film hakkında umutlanmamız için birer sebepti şüphesiz, hatta filmi izledikten sonra söyleyebilirim ki anneyi oynayan Jessica Chastain'in oyunculuğu da gayet iyiydi. Ama bir filmi iyi yapan bence senaryosudur, diğer türlü olsa bu film sınıfı geçerdi zaten.
Filmi izleyecekseniz yalnız başınıza ya da sakin bir ortamda izlemenizi öneririm, diğer türlü bir şey anlamanız mümkün değil. Ayrıca Sean Penn toplasanız 10 dk görünüyor filmde, belirteyim. Kendisi şöyle demiş: "Frankly, I'm still trying to figure out what I'm doing there... What's more, Terry himself never managed to explain it to me clearly."


Öncelikle fragmanı paylaşayım ve sonra filmin hikayesinden bahsedeyim, toparlayabililrsem:


12 Ekim 2011 Çarşamba

“The Avengers” Fragmanı Yayınlandı!

Hayranlarının uzun süredir merakla beklediği Joss Whedon filmi “The Avengers”ın geçen hafta yayınlanan fotoğraflarınını ardından sonunda fragmanı da yayınlandı. Mayıs 2012’de vizyona girecek olan film, daha çok yazarlık ve dizi yönetmenliği yapmış olan Joss Whedon’a emanet. “Thor”un bitiş jeneriğinden sonraki kısa bölümü de yönetmiş olan Whedon, fragmandan anlaşıldığı kadarıyla iyi bir iş çıkartmış gibi görünüyor, çünkü aksiyon sahneleri ve karakterler arasındaki diyaloglar epey iyi. Fragmanda Loki (Tom Hiddleston) dışında herhangi bir kötü adam göremedik; Kree-Skrull da görünürde yok. Ama kahramanların (Captain America, Iron-Man, Thor, Hulk, Black Widow, Hawkeye, Nick Fury) hepsini az da olsa tüm karizmalarıyla görebiliyoruz, bu yeterli:


11 Ekim 2011 Salı

Låt Den Rätte Komma In

Oskar- "Are you old?"
Eli-"I'm twelve. But I've been twelve for a long time."

Afişine ve vampirine aldanılıp korku-gerilim filmi sanılan Let the Right One In,  bir drama esasen; 12 yaşındaki bir oğlanın bedeninde vampir olarak yaşamaya çalışan Eli ile gerçekten 12 yaşında olan Oskar'ın garip aşk hikayesi. İsveç yapımı filmin yönetmeni ise; Tomas Alfredson.

3 Ekim 2011 Pazartesi

James Bond ve “Quantum of Solace”

James Bond film serisinin ellinci yıl dönümü olan 2012’de gösterime girmesi planlanan yeni filmi “Bond 23”nin akıbeti ha çekildi ha çekilecek derken iyice yılan hikayesine döndü. Yapımcı şirket MGM’in iflas etmesi, mali kriz derken Bond hayranlarını hem sabırsızlandırıp hem üzen “Yeni Bond filmi iptal mi ediliyor?” tartışmalarının ardından, Ocak 2011’de yapılan resmi açıklama ile rahat bir nefes alındı: Yeni filmin çekimlerine 2011’in sonlarına doğru başlanacak ve film Kasım 2012’de gösterime girecekti. Serinin son iki filminde (“Casino Royale” ve “Quantum of Solace”) Bond’a hayat veren Daniel Craig ve M rolündeki Judi Dench de geri dönüyordu.

Daha sonra gelen açıklamalarla filmin kadrosu da oluşmaya başladı: Senaryosunu “Rango”, “Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street”, “The Aviator”, “The Last Samurai”, “Gladiator” gibi filmlerin senaristi John Logan’ın diğer Bond filmlerinin senaristleri Neal Purvis ve Robert Wade ile yazacağı filmde ayrıca Ralph Fiennes, Javier Bardem, Ben Whishaw ve Naomie Harris gibi oyuncuların Craig’e eşlik edeceği de bazı sitelerde açıklandı. Bond filmlerinin olmazsa olmazı Bond kızlarından birini ise Fransız aktris Bérénice Marlohe’nin oynayacağı – resmi olmasa da – söylendi. Bu haberlerle birlikte heyecanı pekiştiren bir diğer haber ise, filmin yönetmeninin “American Beauty”, “Road to Perdition”, “Jarhead” ve “Revolutionary Road” gibi filmlerin yönetmeni Sam Mendes olacağıydı. (Benim gibi) Bond hayranlarından bazılarının “Quantum of Solace”ta hayal kırıklığı yaratan Marc Forster’ın değil de serinin en başarılı filmlerinden bazılarını (“Goldeneye”, “Casino Royale”) yönetmiş olan Martin Campbell’ın filmin başına geçmesini istemesi normaldi, zira “Casino Royale”le yapılan radikal reformun ardından gelen “Quantum of Solace”, az önce de belirttiğim gibi bir nebze hayal kırıklığıydı.

2008 yapımı “Quantum of Solace”, gösterime girmeden önce Bond hayranlarını epey meraklandırdı. Filmin gayet güzel bir afişi ve çok başarılı bir fragmanı vardı:


Bu fragmanın ardından Bond hayranlarının “Casino Royale” kadar iyi bir aksiyon filmi beklemesi gayet normaldi, ancak beklenen olmadı. Hem eleştirmenlerin hem serinin hayranlarının (Hepsinin değil tabii) bağrına bastığı “Casino Royale”in aksine “Quantum of Solace” pek beğenilmedi. Bunun nedenini filmi izlerseniz anlayabilirsiniz aslında, çünkü iki film arasında garip bir biçimde dağlar kadar fark var.