9 Ocak 2012 Pazartesi

“Long Time Dead”

“A-L-L D-I-E!”

İngiliz yönetmen Marcus Adams’ın ilk yönetmenlik denemesi “Long Time Dead”, İngiltere-Amerika ortak yapımı bir korku/gerilim filmi. 2002 yapımı film, daha çok video klipler çeken yönetmenin genç oyuncularla çalıştığı klasik bir ‘teen-slasher’. Yer yer ciddi manada korkutsa da türün klişelerini kullanmaktan kaçınmadığı için vasat üstü bir yapım olarak anılan film, İslami motifleri de (Cinler) kullandığı için her şeye rağmen bazı anlarıyla akılda kalmayı beceriyor.

Film 1979’da geçen kısa bir sahneyle açılıyor; Fas’taki bir grup insan, bir ruh çağırma tahtasının (Ouija board) etrafında toplanmış ve mırıldanarak ruh çağırıyor. Hızlı bir kurguyla ve başarılı diyebileceğimiz ses efektleriyle aktarılmış bu sahnenin ardından 2002 yılına gidiyoruz. Evde oturmuş kafayı bulan üç genç, Liam (Alec Newman), Rob (Joe Absolom) ve Webster (Lukas Haas), muhabbet ediyor ve filmin ilerleyen dakikalarında başlarına gelecekleri sezmiş gibi “We were three guys, getting fucked up… Getting really fucked up, indeed” diyor. Rob diğerlerini gaza getirince dışarı çıkıp bir gece kulübüne gitmeye karar veriyorlar. Kulüpteki partide ev ve okuldan arkadaşlarıyla eğlenip ‘heyecan’dan bahseden gençlerden -Ki heyecan uğruna tren raylarında kokain çekmeyi bile deniyorlar- Spencer (James Hillier) en heyecanlı deneyimlerinden birinin ruh çağırmak olduğunu söylediğinde, kulübün çatı katına çıkıp ruh çağırmaya karar veriyorlar. Bu tür olgulara meraklı arkadaşları Lucy (Marsha Thomason) ruh çağırma sırasında ellerini ruhu çağırırken kullandıkları bardaktan çekmemelerini, aksi halde çağırdıkları ruhun kendi dünyasına geri dönemeyeceğini söylese de Liam, geçmişine dair korkunç şeyler hatırlayınca elini çekiyor ve bardağı kırıyor. Böylece çağırdıkları ruh, yani Djinn (İsmi bile cin, düşünün) bu dünyada kalıyor ve onu çağıran gençlere musallat oluyor…


Filme görsel ve işitsel bağlamda genel olarak başarılı diyebiliriz. İşin kötüsü ise yönetmenin gayet iyi olan efektleri yetkin bir biçimde kullanamamış olması. Sırtını daha çok ani görüntü ve ses efektlerine yaslayan film bu manada klişe olmaktan öteye gidemiyor. Yani aniden ‘Dan!’ diye gözümüze sokulan kanlı sahneler doğal olarak korkutuyor, ama bunun filmin iyi olarak addedilmesine etkisi ne yazık ki yok denecek kadar az. Filmde kullanılan müzikler ve müziklerin düzenlemesiyse epey iyi (Zaten “The Matrix” üçlemesinin müziklerinde de imzası bulunan Don Davis’in kötü bir iş çıkarması beklenmezdi muhtemelen). Oyunculuk ise maalesef vasat. Ürkütücü ev sahibi Becker rolünde Tom Bell, Liam rolünde Alec Newman ve Webster rolünde Lukas Haas elinden geleni yapsa da genellediğimizde aktör ve aktrislerin pek etkin oyunculuklar sergileyemediğini görüyoruz.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere film her şeye rağmen bazı sahneleriyle korkutucu olmayı başarıyor. Bu sahnelerin başındaysa izleyenlerin büyük olasılıkla tahmin edebileceği gibi filmin sonlarına doğru izlediğimiz bir sahne geliyor. Gençlerden birinin cini geri göndermeye çalışırken korkup kaçtığı ve eski bir dolabın içine saklandığı sahnede, film boyunca yalnızca bir gölge olarak beliren cinin gerçek suretini ilk kez görüyoruz. Ciddi manada ürküten bu sahne filmin doruk noktası olmakla kalmıyor, aynı zamanda kimin tehlikeli, kimin tehlikede olduğunu öğrenen seyirciye rahatsızlık vererek akılda yer etmeyi de ziyadesiyle başarıyor.
“Long Time Dead”, çok da kötü olmamasına rağmen klişeler yüzünden etkisini kaybeden, vasat üstü bir film. Korku filmlerinin klişelerini kullanmaktan çekinmeyen bu karanlık yapımın (Gerçek anlamda karanlık; filmde aydınlık yerlerde geçen çok az sahne var) tipik Amerikan korku filmlerinden tek farkı ise İngiltere yapımı bir film olması. Son bir not: Filmin fena olmayan görüntü yönetimi de Gece grubunun “Yarım” adlı şarkısının klibini çeken Nic Morris’e ait.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder