Avrupa’da hava gittikçe garipleşmeye ve insanları
telaşlandırmaya başlar. Gökyüzü Londra’da kan kırmızısına dönmüştür ve sürekli
şimşek çakmakta, her yerden yıldırım ve fırtına haberleri gelmekte, ancak bir
türlü yağmur yağmamaktadır. Halk bu havanın Kıyamet alameti olduğunu
düşünmektedir. Kraliçe Elizabeth, sarayın başhekimi Stephen Strange’den, Kudüs’ten getirilen ve Strange’in bir tür silah olduğunu
düşündüğü, Tapınak Şövalyeleri’ne ait bir şeyi korumasını ister. Görevi kabul
eden Doktor Strange, herkesin ödünü koparan fırtınaların arkasında gizemli bir
gücün olduğunu sezmektedir. Kraliçe ayrıca başdanışmanı Sör Nicholas Fury’ye de
silah olduğu düşünülen nesnenin İngiltere’ye zarar görmeden getirilmesini
söyler. Fury, kör bir ozan ve aynı zamanda gizli ajan olan Matthew Murdoch’la
irtibata geçer ve ona bahsi geçen nesneyi yolculuğu sırasında kollamasını
emreder. Bu arada Amerika’daki Roanoke Kolonisi’nde doğmuş ilk çocuk olan genç
Virginia Dare, Elizabeth’le görüşmek için koruyucusu Rojhaz ile birlikte
İngiltere’ye gelmiştir. Ancak Virginia Elizabeth’le buluşamadan, sonradan
Latveria kontu Otto Von Doom’un gönderdiğini öğrenecekleri bir suikastçinin
saldırısına uğrar…
Hikaye ilerledikçe dallanıp budaklanan (normal tabii, zira
Marvel evreninde birçok karakter var ve bu karakterlerin hikayeye yedirilebilmesi
için bu tür numaralar şart) bir şekilde seyrediyor. Ayrıca Gaiman bazı
karakterlerle ilgili birtakım değişiklikler yapmış ve bu değişikler pek ilginç.
Mesela Kraliçe’nin başdanışmanı Sör Nicholas Fury’nin yardımcısı genç Peter
Parquagh’ın olduğu bölümlerde Peter’ın çevresinde örümcekler dolanıp duruyor,
ama bir türlü Peter’ın ısırılıp Örümcek-Adam’a (ya da o zamanlar kendisine ne
denebilecekse) dönüştüğünü göremiyoruz. Kaptan Amerika karakteri, yani Rojhaz
(Çizer Andy Kubert baştan Rojhaz’ın Steve Rogers olduğunu anlamamış ve
karakteri Gaiman onu uyarana dek siyah saçlı çizmiş) bir Kızılderili ve
ağzından yalnızca birkaç kelimelik, basit cümleler çıkıyor. X-Men karakterleri
“Cadı Soyu (Witchbreed)” olarak adlandırılıyor ve özellikle İskoçya kralı
James’in emrinin ardından şiddetle öldürülmeleri isteniyor. X-Men
karakterlerinden The Beast, yani Hal McCoy yine vahşi bir tip ama bu kez derisi
mavi değil. Daredevil olarak bildiğimiz Matthew Murdoch burada aslında kör bir ajan,
ayrıca ozan ve Fantastik Dörtlü ile ilgili şarkılar söyleyip duruyor. Fantastik
Dörtlü karakterleri de güçlerini tabii ki uzayda değil, Yeni Dünya’ya keşfe
çıktıkları “Fantastick” adlı bir gemi Sargasso Denizi’nde gizemli bir ışığın
içinden geçtiğinde kazanıyor…
“1602”,
yayınlandıktan sonra hem iyi hem kötü eleştirilerle karşılaştı. Mesela Comics
Bulletin adlı site de, Entertainment Weekly de çizgi romana bayıldı; Time ise
romanı anında yılın en kötü çizgi romanı seçti (Gerçi sonra listeyi hazırlayan
şahıs aslında “1602”yi o yılın en kötü çizgi romanı olarak göstermeyi
kastetmediğini söylemek gibi tutarsız ve saçma bir davranışta bulundu). “1602” ayrıca Quill, Diamond
Comic Distributors gibi birçok kuruluş tarafından “Yılın en iyi grafik romanı”
ödülüne layık görüldü. Bazıları ise çizgi romanı beğenmediler ve “Bir ‘Sandman’
değil ne yazık ki” dediler. Bu eleştiriler Neil Gaiman’ı ise memnun etti, çünkü
kendisi “1602”nin “Sandman”den farklı olması için çok uğraşmıştı.
Aslında, düşününce “1602” gerçekten son derece orijinal bir fikir
ve bu orijinal fikrin üstüne başarılı bir biçimde inşa edilmiş bir öyküye
sahip. Ancak özellikle Neil Gaiman’ın yaptığı işleri bilenlerin beklentilerini
biraz düşürmeleri daha iyi olabilir, zira son derece yaratıcı bir yazar olan
Gaiman kitap ne kadar sürükleyici ve ilginç olursa olsun karşımıza bundan çok
daha iyi bir hikaye çıkarabilirdi. Ayrıca beğenmeyen çizgi roman severlerin de
belirttiği gibi sonu biraz aceleye gelmiş izlenimi veriyor. Tabii az önce de
söylediğimiz üzere Marvel evreninde birçok karakter var ve otuz kadar ana
karakterin bir çizgi romanda fevkalade tutarlı bir şekilde yer alması kolay
değil. Ama Gaiman bunu başarabilecek bir yazar – ki zaten büyük oranda başarmış
da, ama konu Marvel ve Neil Gaiman’ın Örümcek-Adam, Fantastik Dörtlü, X-Men,
İntikamcılar gibi karakterlerin bir arada olduğu, 1602 yılında geçen çizgi
romanı olunca insan ister istemez heyecanına yenik düşüyor.
Neil Gaiman’ın en iyi işi olmasa da “1602” ziyadesiyle sürükleyici
bir seri. Andy Kubert’ın çizimleri de gerçekten muazzam. Ayrıca her şeyi geçsek
bile, sırf Neil Gaiman’ın son sayfada yazdığı samimiyet dolu harika Sonsöz için
bile okunması gerekiyor. Çizgi roman ve özellikle Marvel süper kahramanlarını
sevenlere ise gözü kapalı tavsiye edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder