6 Ağustos 2012 Pazartesi

“1602”

Pek sevdiğimiz yazar Neil Gaiman’ın kaleme aldığı, Andy Kubert’in çizdiği ve Richard Isanove’un renklendirdiği sekiz bölümlük mini seri “1602”, özellikle çizgi roman severler için son derece ilginç bir konuya sahip. “Marvel’ın tanınmış süper kahramanları dört asır önce, 1602 yılında yaşasaydı ne olurdu?” gibi bir sorunun peşinden giden “1602”, bizi on yedinci yüzyılın Avrupası’na götürüyor ve sevdiğimiz Marvel karakterlerini o zamanın kahramanlarına dönüştürüyor.

Avrupa’da hava gittikçe garipleşmeye ve insanları telaşlandırmaya başlar. Gökyüzü Londra’da kan kırmızısına dönmüştür ve sürekli şimşek çakmakta, her yerden yıldırım ve fırtına haberleri gelmekte, ancak bir türlü yağmur yağmamaktadır. Halk bu havanın Kıyamet alameti olduğunu düşünmektedir. Kraliçe Elizabeth, sarayın başhekimi Stephen Strange’den, Kudüs’ten getirilen ve Strange’in bir tür silah olduğunu düşündüğü, Tapınak Şövalyeleri’ne ait bir şeyi korumasını ister. Görevi kabul eden Doktor Strange, herkesin ödünü koparan fırtınaların arkasında gizemli bir gücün olduğunu sezmektedir. Kraliçe ayrıca başdanışmanı Sör Nicholas Fury’ye de silah olduğu düşünülen nesnenin İngiltere’ye zarar görmeden getirilmesini söyler. Fury, kör bir ozan ve aynı zamanda gizli ajan olan Matthew Murdoch’la irtibata geçer ve ona bahsi geçen nesneyi yolculuğu sırasında kollamasını emreder. Bu arada Amerika’daki Roanoke Kolonisi’nde doğmuş ilk çocuk olan genç Virginia Dare, Elizabeth’le görüşmek için koruyucusu Rojhaz ile birlikte İngiltere’ye gelmiştir. Ancak Virginia Elizabeth’le buluşamadan, sonradan Latveria kontu Otto Von Doom’un gönderdiğini öğrenecekleri bir suikastçinin saldırısına uğrar…

Hikaye ilerledikçe dallanıp budaklanan (normal tabii, zira Marvel evreninde birçok karakter var ve bu karakterlerin hikayeye yedirilebilmesi için bu tür numaralar şart) bir şekilde seyrediyor. Ayrıca Gaiman bazı karakterlerle ilgili birtakım değişiklikler yapmış ve bu değişikler pek ilginç. Mesela Kraliçe’nin başdanışmanı Sör Nicholas Fury’nin yardımcısı genç Peter Parquagh’ın olduğu bölümlerde Peter’ın çevresinde örümcekler dolanıp duruyor, ama bir türlü Peter’ın ısırılıp Örümcek-Adam’a (ya da o zamanlar kendisine ne denebilecekse) dönüştüğünü göremiyoruz. Kaptan Amerika karakteri, yani Rojhaz (Çizer Andy Kubert baştan Rojhaz’ın Steve Rogers olduğunu anlamamış ve karakteri Gaiman onu uyarana dek siyah saçlı çizmiş) bir Kızılderili ve ağzından yalnızca birkaç kelimelik, basit cümleler çıkıyor. X-Men karakterleri “Cadı Soyu (Witchbreed)” olarak adlandırılıyor ve özellikle İskoçya kralı James’in emrinin ardından şiddetle öldürülmeleri isteniyor. X-Men karakterlerinden The Beast, yani Hal McCoy yine vahşi bir tip ama bu kez derisi mavi değil. Daredevil olarak bildiğimiz Matthew Murdoch burada aslında kör bir ajan, ayrıca ozan ve Fantastik Dörtlü ile ilgili şarkılar söyleyip duruyor. Fantastik Dörtlü karakterleri de güçlerini tabii ki uzayda değil, Yeni Dünya’ya keşfe çıktıkları “Fantastick” adlı bir gemi Sargasso Denizi’nde gizemli bir ışığın içinden geçtiğinde kazanıyor…

“1602”, yayınlandıktan sonra hem iyi hem kötü eleştirilerle karşılaştı. Mesela Comics Bulletin adlı site de, Entertainment Weekly de çizgi romana bayıldı; Time ise romanı anında yılın en kötü çizgi romanı seçti (Gerçi sonra listeyi hazırlayan şahıs aslında “1602”yi o yılın en kötü çizgi romanı olarak göstermeyi kastetmediğini söylemek gibi tutarsız ve saçma bir davranışta bulundu). “1602” ayrıca Quill, Diamond Comic Distributors gibi birçok kuruluş tarafından “Yılın en iyi grafik romanı” ödülüne layık görüldü. Bazıları ise çizgi romanı beğenmediler ve “Bir ‘Sandman’ değil ne yazık ki” dediler. Bu eleştiriler Neil Gaiman’ı ise memnun etti, çünkü kendisi “1602”nin “Sandman”den farklı olması için çok uğraşmıştı.

Aslında, düşününce “1602” gerçekten son derece orijinal bir fikir ve bu orijinal fikrin üstüne başarılı bir biçimde inşa edilmiş bir öyküye sahip. Ancak özellikle Neil Gaiman’ın yaptığı işleri bilenlerin beklentilerini biraz düşürmeleri daha iyi olabilir, zira son derece yaratıcı bir yazar olan Gaiman kitap ne kadar sürükleyici ve ilginç olursa olsun karşımıza bundan çok daha iyi bir hikaye çıkarabilirdi. Ayrıca beğenmeyen çizgi roman severlerin de belirttiği gibi sonu biraz aceleye gelmiş izlenimi veriyor. Tabii az önce de söylediğimiz üzere Marvel evreninde birçok karakter var ve otuz kadar ana karakterin bir çizgi romanda fevkalade tutarlı bir şekilde yer alması kolay değil. Ama Gaiman bunu başarabilecek bir yazar – ki zaten büyük oranda başarmış da, ama konu Marvel ve Neil Gaiman’ın Örümcek-Adam, Fantastik Dörtlü, X-Men, İntikamcılar gibi karakterlerin bir arada olduğu, 1602 yılında geçen çizgi romanı olunca insan ister istemez heyecanına yenik düşüyor.

Neil Gaiman’ın en iyi işi olmasa da “1602” ziyadesiyle sürükleyici bir seri. Andy Kubert’ın çizimleri de gerçekten muazzam. Ayrıca her şeyi geçsek bile, sırf Neil Gaiman’ın son sayfada yazdığı samimiyet dolu harika Sonsöz için bile okunması gerekiyor. Çizgi roman ve özellikle Marvel süper kahramanlarını sevenlere ise gözü kapalı tavsiye edilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder