Posterlerle dolu bir oda, suratsız, alık ergenler, size
garip garip davranan ebeveynler, huysuz ihtiyarlar, kafa karışıklığı, merak,
karşı cinse duyulan ilgi… 2006 yapımı “Monster House”ta bunların hepsi mevcut.
Aslında okuyunca insana biraz klişe geliyorlar, kabul etmek gerek, ancak tüm bu
saflık ve büyüme, yani ‘geçiş dönemi’ filme öyle başarılı bir biçimde
yedirilmiş ki, izlerken hiç rahatsızlık duymuyorsunuz desek yeri.
Gil Kenan’ın yönettiği ve hareket yakalama tekniği (“Motion
Capture”) ile çekilen “Monster House”un konusu şöyle: Banliyöde yaşayan on iki
yaşındaki DJ (Mitchel Musso), teleskobuyla gözetlediği (Çok mu tanıdık geldi?) yolun
karşısındaki evde bazı tuhaflıklar olduğunu keşfeder. Evin yaşlı sahibi
Nebbercracker (Steve Buscemi), yıkık dökük evinin sınırları içerisine giren
çocuklara korkunç davranmakta, üstelik çocukların eşyalarını alıp
parçalamaktadır. Ailesi Cadılar Bayramı arefesi bir toplantı için şehirden
ayrılır ve DJ’i evde ona bakıcılık etmesi gereken, punk rock dinleyen, dağınık
ve çelimsiz ergen Elizabeth’le (Maggie Gyllenhaal) bırakır. Ailesi gittikten sonra tombul ve saf
arkadaşı Chowder’ı (Sam Lerner) basketbol oynamaya çağıran DJ, top
Nebbercracker’ın bahçesine kaçınca eve yaklaşmaya yeltenir. DJ’i görüp onun
üstüne yürüyen ihtiyar Nebbercracker aniden rahatsızlanınca hastaneye
kaldırılır. Nebbercracker’ın ölümüne sebep olduğunu düşünen DJ ve Chowder’ın
evde bir gariplik olduğunu sezmeleri ve asıl korkutucu olanın Nebbercracker
olmadığını fark etmeleri ise uzun sürmeyecektir…
Film ne yazık ki karakterler başarıyla yaratılmış ve harika
birer yan hikaye potansiyeline sahip olsalar da onların üzerine gitmemeyi,
öykünün ana hatları üzerinde durmayı ve işin teknik yanını ortaya çıkarmayı
tercih ediyor. Ancak bunun filmin omurgasına çok zarar verdiğini de
söyleyemeyiz. Yönetmen Gil Kenan, özellikle 80’li yıllarda bize birçok harika
film sunmuş olan Steven Spielberg’ün ve Robert Zemeckis’in desteğiyle bayağı
hoş bir seksenler teması yaratıyor. Hatta bazı planları ve sekansları gördüğünüzde
Kenan’ın Spielberg ve Zemeckis’ten özel ders almış olabileceğini bile
düşünebiliyorsunuz, çünkü yönetmen kamerasını dinamik ve tesirli bir şekilde
kullanıyor ve muhtemel hocalarını gururlandırabilecek sekanslara imzasını
atıyor. Müzikleri de hoş olan “Monster House”, aynı zamanda seksenlerin
filmlerine ve özellikle Robert Zemeckis yönetimindeki yapımlara (“Polar
Express”, “Forrest Gump”, “Cast Away” gibi) yaptığı göndermelerle de insanın
yüzüne kocaman bir gülümseme oturtuyor.
Gösterime girdiği dönemde pek tutmamış bir film olsa da
“Monster House” seksenler ve doksanlarda genç olmuş kuşağı hoşnut edebilecek
bir yapım. Hatta küçükler için uygun olmadığını, yer yer ürkütücü olabileceğini
dahi söyleyebiliriz (Zaten film gösterime girdiğinde “PG-13” damgasını yemiş, yani 13
yaşından küçükler kendi başlarına filmi izleyememişler). Yine de, bir takım
eksik ve gediklerine ve ilk yarıya göre düşük bir tempoda seyreden ve merak
unsurunu azaltan ikinci yarısına karşın zevkle izlenebilecek bir animasyon
kendisi.
Bilmiyorum, o canavar kadın dediklerine de acidim ben.
YanıtlaSil