Yönetmenliğini M. Caner Alper ve Mehmet Binay’ın üstlendiği
“Zenne”, tam dört yıl önce, 2008 yılının temmuzunda eşcinsel olduğu için babası
tarafından öldürülen Ahmet Yıldız’ın anısına çekilen, dramatik bir yapım.
Senaryosunu Ahmet Yıldız’ı bizzat tanıyan M. Caner Alper’in yazdığı film, 48.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde dakikalarca ayakta alkışlanan, birçok
kişiyi duygulandıran ve festivalden ödüllerle dönen cesur ve iddialı bir dram
olarak akıllara kazınıyor.
Film üç ana karakterin etrafında
olup bitenleri anlatıyor. Dans kulüplerinde zennelik yapan ve askerlik
korkusuyla yaşayan Can, baştan pek anlaşamadığı ama sonradan sıkı arkadaş
olduğu, muhafazakar bir aileden gelen Şanlıurfalı Ahmet ve İstanbul’a bir
yıllığına gelen Alman fotoğrafçı Daniel. Bu üçlünün arasında başlayan
arkadaşlık, aile değerleri, töre, din, eşcinsellik, aile ve mahalle baskısı,
askerlik, güven ve güvensizlik gibi dış etkenlere rağmen sarsılmamayı başarıyor.
2004 yılında Afganistan’da yaşadığı olayların ardından toparlanmaya çalışan eski
savaş fotoğrafçısı Daniel’ın, asker babası şehit olan ve ağabeyi askerden
döndükten sonra psikolojik sorunlar yaşamaya başlayan Can’ın, sorunlu annesinin
baskısıyla yaşayan Ahmet’in kesişen hayat hikayeleri seyirciye dramatik bir
dille aktarılmış.
Filmin başarısı burada yatıyor zaten: “Zenne”, asla aşırıya
kaçmayan, duygusal ve dramatik olmasına rağmen sahip olduğu duyguyu izleyicisine
yalın bir şekilde ileten bir film. Yani anlatımın melodrama kaymaması “Zenne”yi
etkileyici kılan özelliklerden biri. Özellikle ilk yarıda alışmak biraz zaman
alsa da ikinci yarıda insanı sürükleyen oyunculuk da takdire şayan, çünkü
oyuncular senaryodaki boşluklara karşın ellerinden geleni yapmışlar. Burada
başrol oyuncularının yanında yardımcı oyunculara birkaç kelam etmek gerekiyor:
Ahmet’in annesini oynayan Rüçhan Çalışkur, Can’ın annesini oynayan Tilbe
Saran ve Can’ın kardeşini oynayan Tolga Tekin, karakterlerinin getirdiği
kısıtlılığa rağmen harika oyunculuk sergilemişler.
Ancak ne yazık ki az önce de söylediğimiz gibi senaryo bazı
boşluklara sahip. Mesela filmde Can, Ahmet ve Daniel’ın aralarındaki dostluk ve
güven ilişkisi biraz fazla hızlı gelişiyor. Diğer karakterler arasındaki
ilişkiler de biraz tutuk ve açıkçası havada kalmış hissi veriyor. Kurgu olarak
da maalesef çok sıra dışı ve özgün bir yapısı yok “Zenne”nin. Yine de Demir
Demirkan ve Paolo Poti’nin bestelediği müzikler ile Altın Portakal’dan ödülle
dönen Norayr Kasper’in görüntü yönetimi filmi sürüklüyor. Ayrıca kullanılan
renkler ve metaforlar da gayet yerinde ve bazı yönetmenlerin yaptığı gibi
seyircinin gözüne soka soka anlatılmamış; aksine gayet başarılı bir biçimde
aktarılmış.
Sözün kısası “Zenne”, eksik ve gediklerine rağmen son derece
cesur ve sırf cesareti yüzünden bile takdiri hak eden bir yapım. Kültür
Bakanlığı’nın destek vermemeyi tercih ettiği ve Yeni Akit gazetesinde
“Sapıkların Filmi” olarak anılan “Zenne”, özellikle son yıllarda gösterime
giren Türkiye yapımı birçok ilk filmden daha özenli ve etkili, bu yüzden
izlenmesi gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder