13 Mayıs 2012 Pazar

“The Woman in Black”

I believe the most rational mind can play tricks in the dark…”

2008 yapımı gerilim filmi “Eden Lake” ile seyirciden ve eleştirmenlerden olumlu tepkiler alan yazar/yönetmen James Watkins, “Harry Potter” serisinin başrolü Daniel Radcliffe’i de yanına alıp bu dram/gerilime imza atmış. İngiliz yazar Susan Hill’in aynı adlı romanından uyarlanan film, aslında romandan uyarlanan ilk film değil. Kitap 1983 yılında yayınlanmış ve 1989’da da başrolünde Adrian Rawlins’in oynadığı (Kendisi “Harry Potter” serisinde Harry Potter’ın babası James Potter’a hayat veren aktör) bir uyarlama vizyona girmişti. Ayrıca roman tiyatroya uyarlandı ve iyi eleştiriler topladı.


“The Woman in Black”, Arthur Kipps adındaki genç bir avukatın, vefat etmiş bir kadının miras işlerini halletmek için Crythin Gifford kasabasına doğru yola çıkmasıyla başlıyor. Kasabaya vardığında halkın bir garip davrandığını ve kendisini istemediğini fark eden Arthur, daha sonra gerçeği öğreniyor: Kasaba, bir kadının hayaleti tarafından lanetlenmiş ve kadının hayaleti, kasabada yaşayan çocukların ölümüne sebep oluyor. Kendi oğlu da birkaç gün içinde o kasabaya geleceği için endişelenen Arthur, bu olayı çözmeye karar veriyor…


Görüldüğü üzere film aslında gayet bilindik bir konuya sahip. Gerçi herhangi bir filmde konu değil senaryo ve konunun işlenişi, yönetmen tarafından anlatılışı gibi öğeler daha önemlidir, ancak bu filmde ne yazık ki o bakımdan da pek fazla yenilikle karşı karşıya olduğumuzu söyleyemeyiz. Yakınının ölümünün ardından kendini toplamaya çalışan baş karakter, ürkütücü oyuncak sesleri, orada burada beliren çocuk hayaletleri, kıpırdayan ev eşyaları, durduk yere havlayan köpek, kilitli kapılar ve tabii ki siyahlı kadın… Bütün bu klasik korku filmi öğelerine bir de elinde mum ile karanlık bir odaya ağır ağır ilerleyen Daniel Radcliffe faktörü eklenince, film ne yazık ki özgünlük bağlamında bekleneni pek veremiyor. Üstelik bu tür filmlerin olmazsa olmazlarından ‘sürpriz son’dan da mahrum bir yapım izliyoruz; daha ilk yarıdan filmin sonunda neler olabileceğini tahmin etmek ve tutturmak mümkün.

Filmin alametifarikası ise işçiliği. Yirminci yüzyılın başlarında geçen bir öyküyü anlatan yapım teknik anlamda göz dolduruyor gerçekten. Sanat yönetimi, kostüm tasarımı, kullanılan renk paletleri ve görüntü yönetimi, yerinde kullanılan görsel efektler takdire şayan. Oyunculuk da pek sırıtmıyor: Gözümüzde uzunca bir süre Harry Potter olarak canlanmaya devam edecek olsa da Daniel Radcliffe elinden geleni yapıyor. Kendisi nazarımızda çok da iyi bir oyuncu olmamasına karşın kötü bir performans sergilemiyor (Böyle bir rol için biraz fazla genç olduğu da fark edilebilir, tabii). Onunla başrolü paylaşan Ciaran Hinds ise kasabanın sakinlerinden Sam Daily rolünde Radcliffe’den daha iyi.

“The Woman in Black”, nihayetinde teknik anlamda etkileyici, yer yer korkutucu ancak bir bütün olarak değerlendirildiğinde ‘sıradan’ yaftasını yiyecek, vasat üstü bir yapım. Yine de, Daniel Radcliffe’i Harry Potter serisinden başka filmlerde izlemek isteyenler, hayaletlerin cirit attığı korku/gerilimleri sevenler veya İngiliz yapımı bir gerilimi tercih edenler, kendisine bir şans verebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder