30 Temmuz 2013 Salı

“Miss Jackson”



“Vices and Virtues”dan iki yıl sonra, Amerikalı grup Panic! at the Disco yeni albümünün 8 Ekim 2013 tarihinde piyasada olacağını duyurdu. “Too Weird to Live, Too Rare to Die” isimli albümün piyasaya sürülmesiyle birlikte grup da Amerika’da turneye çıkmaya hazırlanıyor.

Geçtiğimiz yılın en dikkat çeken gruplarından olan Grammy ödüllü Fun ile “C’mon” adlı şarkıda düet yapan Panic! at the Disco, “Too Weird to Live, Too Rare to Die”ın çıkış şarkısı “Miss Jackson”da da pop şarkıcısı Lolo ile düet yaptı. Klibi Nevada’da bir otel odasında işlenen bir cinayeti anlatan “Miss Jackson”ı Panic! at the Disco hayranları Fall Out Boy şarkılarına benzetmiş, ama bize kalırsa şarkı daha çok Maroon 5’ın son dönem şarkılarını andırıyor. Hatırlarsanız Maroon 5 da 2004’te “Songs About Jane” adlı harika albüme imza atmış ancak sonraları gittikçe daha çok popüler müziğe kayan şarkılara imza atmıştı. Panic! at the Disco’nun bu şarkıdaki sorunu ise kullanılan az sayıda enstrüman ve çok sayıda efektin özellikle vokalist Brendon Urie’nin karakteristik sesine ve şarkıya resmen zarar vermesi. Fazla pop olan şarkı, ne yazık ki duyduğumuz en kötü Panic! at the Disco bestesi olmakla kalmıyor, bir önceki albümün hiçbir şarkısının standardına yaklaşamıyor.

Yine de kanlı canlı görmek istediğimiz enerjik grup umarız bu taraflara uğrar. Şarkıyı dinlemek isteyenler için link: 

http://www.youtube.com/watch?v=LUc_jXBD9DU 

18 Temmuz 2013 Perşembe

“Too Many Friends”



“B3 EP”den yaklaşık on ay sonra, Placebo yeni albümünün müjdesini verdi. Kötü bir kapağa sahip olan 10 parçalık albümün ismi “Loud Like Love” ve kendisini 16 Eylül 2013’ten itibaren dinleyebileceğiz. Albümle aynı adı taşıyan şarkının bir kısmını tanıtım videosu olarak Youtube’da bulmak mümkün. 

Albümün ilk teklisiyse “Too Many Friends”. Sosyal medyayı eleştiren vasat üstü sözlere sahip şarkı, “Meds” albümünün çıkış şarkıları “Because I Want You” ve “Song to Say Goodbye” yahut “Battle for the Sun”ın For What Its Worth adlı çıkış şarkısı kadar iyi olmamakla birlikte, özellikle nakaratı itibarı ile klasik Placebo tarzını duyduğumuz için bizi gülümsetmeyi ve daha ilk dinleyişte ağzımıza takılmayı başardı; öyle ki, kendisini dinledikten sonra anında “I got too many friends, too many people…” diye mırıldanmaya başladık. 

Dinlemek isteyenler için grubun yayınladığı ‘lyric video’: 



Diğer bir müjde ise grubun 4 sene sonra tekrar konsere geleceği haberi. Placebo, 16 Ağustos 2013 Cuma gecesi Parkorman’da bizlerle olacak.

9 Temmuz 2013 Salı

“Alper Kamu Cehennem Çiçeği”



“… ‘Tanrı gibi düşün,’ dedi babam, ki böyle bir yanıtı hiç beklemiyordum. ‘İnanıyorsan var olup olmaması pek önemli değildir. Ayrıca en büyük inkarcının da en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır. Ve elbette ki, aşk da Tanrı da ölümsüzdür.’”

İkinci romanı “Oğullar ve Rencide Ruhlar”dan dokuz yıl sonra, Alper Canıgüz küçük dedektif Alper Kamu’yu (İsim bir yerlerden tanıdık mı geldi?) tekrar hayatımıza itiyor. Dokuz yıl sonra hala beş yaşında olan zehir hafiye Alper Kamu’nun kara mizah dolu yaşamını, kötü kapağı ve çok kötü ismine rağmen hemen sahip olup okunacak bir yetiyle kağıda yansıtan Canıgüz, kalemine bir kez daha hayran bırakmayı başarıyor. 

Psikopatlık konusunda Stewie Griffin’den hallice başkahramanımız Alper, bu kitapta kendisine bakıcılık yapan, ilkokulu bile bitirememiş Hatice ablasına aşık oluyor. Ayrıca mahallesine yeni taşınan, Ümit adlı Siirtli çocuğun kardeşinin ölümü ardındaki sır perdesini aralamaya çalışıyor. Bunları yaparken de, boyundan, hatta zaman zaman hayatın kendisinden dahi büyük cümleler kurarak kendisine bir kez daha imrenmemizi sağlıyor. Bir solukta okunan kitaplar yazan Alper Canıgüz’ün yeteneğinin sırrı da burada yatıyor zaten: Kamu’nun gidiş-gelişlerini kitaba başarıyla yediren yazar, ‘büyük cümleler kurma’nın ağdalı ve karmaşık cümleler kurmakla eşdeğer olmadığını bize kanıtlarcasına, sevmemenin pek mümkün olmadığı başkahramanının dilinden mükemmel aforizmalar sunuyor. 

“Hayatı anlıyorum,” dedim. “Sadece kabullenemiyorum.” 


Eser derecede polisiye içeren, harika ve samimice bir mizah anlayışıyla irdelenmiş aile, arkadaşlık ilişkileri ve son derece etkin deyişlerle dolu “Alper Kamu Cehennem Çiçeği”, en az selefi “Oğullar ve Rencide Ruhlar” kadar akıcı ve iyi bir roman. “Tatlı Rüyalar”dan fersah fersah ileride olması da cabası. Duygusal ve birçok okurda ters köşe etkisi yapan sonuna dek elinizden bırakamama olasılığınız yüksek, o nedenle bir şans verin deriz. Ancak okumadıysanız önceliğiniz “Oğullar ve Rencide Ruhlar” olmalı.
 

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Efsane Replikler – 21 “You got me monologuing!”



Özellikle 2000’li yılların başlarında harika filmlere imza atan Disney/Pixar’ın sinemasal bağlamda doruk noktası bize göre 2004 tarihli “The Incredibles”  idi.  Hükümetin ve halkın baskısıyla emekli olmak zorunda bırakılan süper kahramanların hikayesini anlatan “The Incredibles”, “Finding Nemo”nun zirveye taşıdığı Pixar’ı zirvede tutma görevini başarıyla yerine getirmekle kalmamış, 2005 yılında En İyi Özgün Senaryo dahil dört dalda Akademi Ödülü adayı olup – karşısında “Shrek 2” gibi zorlu bir rakibi olmasına karşın – En İyi Animasyon Film dahil iki dalda Oscar ödülünü (bileğinin hakkıyla) kazanmıştır. 

Birçok listede bulabileceğiniz bu efsanevi replik ise filmimizin kötü adamı Syndrome’un (Jason Lee) ağzından dökülmektedir. Özel güçleri olmamasına rağmen idolü Mr. Incredible’a (Craig T. Nelson) öykünen ve süper kahraman olmak isteyen Buddy Pine (Kendine en başta taktığı isimle Incrediboy), Mr. Incredible onunla çalışmayı reddedince bittabi kötü adam olmaya and içer. Bu repliği de, tuzağa düşürdüğü Mr. Incredible’a açıklama yaparken Mr. Incredible ona saldırmaya kalkışınca duyarız: “You sly dog! You got me monologuing! I can’t believe it!” Kötü adamların ha bire açıklama yapmak durumunda olduğu filmlere yapılan bu zekice gönderme bile filmin senaryosunun kalitesini açıklar niteliktedir bize göre.