“… ‘Tanrı gibi düşün,’ dedi babam, ki böyle bir
yanıtı hiç beklemiyordum. ‘İnanıyorsan var olup olmaması pek önemli değildir.
Ayrıca en büyük inkarcının da en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır.
Ve elbette ki, aşk da Tanrı da ölümsüzdür.’”
İkinci romanı “Oğullar ve Rencide Ruhlar”dan dokuz
yıl sonra, Alper Canıgüz küçük dedektif Alper Kamu’yu (İsim bir yerlerden
tanıdık mı geldi?) tekrar hayatımıza itiyor. Dokuz yıl sonra hala beş yaşında
olan zehir hafiye Alper Kamu’nun kara mizah dolu yaşamını, kötü kapağı ve çok
kötü ismine rağmen hemen sahip olup okunacak bir yetiyle kağıda yansıtan
Canıgüz, kalemine bir kez daha hayran bırakmayı başarıyor.
Psikopatlık konusunda Stewie Griffin’den hallice
başkahramanımız Alper, bu kitapta kendisine bakıcılık yapan, ilkokulu bile
bitirememiş Hatice ablasına aşık oluyor. Ayrıca mahallesine yeni taşınan, Ümit
adlı Siirtli çocuğun kardeşinin ölümü ardındaki sır perdesini aralamaya
çalışıyor. Bunları yaparken de, boyundan, hatta zaman zaman hayatın kendisinden
dahi büyük cümleler kurarak kendisine bir kez daha imrenmemizi sağlıyor. Bir
solukta okunan kitaplar yazan Alper Canıgüz’ün yeteneğinin sırrı da burada
yatıyor zaten: Kamu’nun gidiş-gelişlerini kitaba başarıyla yediren yazar,
‘büyük cümleler kurma’nın ağdalı ve karmaşık cümleler kurmakla eşdeğer
olmadığını bize kanıtlarcasına, sevmemenin pek mümkün olmadığı başkahramanının
dilinden mükemmel aforizmalar sunuyor.
“Hayatı anlıyorum,” dedim. “Sadece
kabullenemiyorum.”
Eser derecede polisiye içeren, harika ve samimice
bir mizah anlayışıyla irdelenmiş aile, arkadaşlık ilişkileri ve son derece
etkin deyişlerle dolu “Alper Kamu Cehennem Çiçeği”, en az selefi “Oğullar ve
Rencide Ruhlar” kadar akıcı ve iyi bir roman. “Tatlı Rüyalar”dan fersah fersah
ileride olması da cabası. Duygusal ve birçok okurda ters köşe etkisi yapan
sonuna dek elinizden bırakamama olasılığınız yüksek, o nedenle bir şans verin
deriz. Ancak okumadıysanız önceliğiniz “Oğullar ve Rencide Ruhlar” olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder