23 Nisan 2013 Salı

Zack Snyder


Başarılı yönetmen Bryan Singerın hayranlardan pek yüz bulmayan filmi “Superman Returnsden altı yıl sonra gösterime girecek “Man of Steel” 2013’ün merakla beklenen filmleri listelerinde hep üst sıralarda yer aladursun, biz de – her ne kadar bazı insanlar filmi şimdiden yönetmenin kendisinden çok yapımcı Christopher Nolan’a mal etmiş olsalar da – Zack Snyder’ın filmografisine kısaca bir değinelim dedik.




“Dawn of the Dead”: Snyder’ın ilk uzun metrajlı filmi, George A. Romero’nun kült olmuş “Ölüler” üçlemesinin ikinci (ve çoğunluk tarafından en çok sevilen) filmi “Dawn of the Dead”in yeniden çevrimiydi. Yeniden çevrimlerin artmaya başladığı zamanda, 2004’te gösterime giren film, kapitalizm ve tüketim toplumu eleştirilerine karşın Romero’nun filmlerindeki kadar sosyal mesaj iletme kaygısı gütmüyor, aksiyon ve gerilimi ön plana taşıyordu. Sonraki yıllarda oyunculuğundan ziyade yazarlık ve yönetmenliğiyle ön plana çıkan Sarah Polley ve Ving Rhames’in başrolde olduğu “Dawn of the Dead”te, zombiler Romero’nun filmindeki gibi yavaş hareket etmiyordu. Bu da, bazılarınca hoş karşılanmasa da, filmin heyecan dozunu artırmaya yönelikti. Gerçekten gayet iyi aksiyon sahnelerine yer veren film, özellikle doğum sahnesinde yarattığı gerilim ve bitiş jeneriğiyle şaşırtmayı başarıyordu. Yönetmen Zack Snyder da bazı plan ve sekanslarda ileriki yıllarda yapacaklarının sinyallerini veriyordu sanki.

“300”: Yönetmenin ikinci uzun metrajlı filmi, gösterime girdiği vakitlerde doğu-batı ayrımcılığı ve ırkçılık gibi konulara değindiği düşünüldüğü için (Filmde Persler kadınsı ve/veya ucube, Spartalılar düzgün görünümlü, onurlu savaşçılar olarak resmediliyordu) bayağı eleştiri konusu olmuştu. “Sin City”den tanıdığımız Frank Miller ve Lynn Varley‘nin aynı adlı çizgi romanından uyarlanan “300”, bilhassa çizgi romanın estetiğinin perdeye taşınması konusunda çok başarılı olması sebebiyle iyi eleştiriler de aldı. Gerçekten de, filmin görsellik konusunda çok başarılı olduğu su götürmezdi. Öyle ki, stili sonraki yıllarda çekilen “Spartacus” gibi dizileri de etkiledi. Filmin başrol oyuncusu Gerard Butler’ın da yıldızı bu filmle daha bir parladı. Yapımcılar ise Snyder’a daha çok güvenecek ve uyarlanması pek zor olan bir çizgi romanı, “Watchmen”i ona teslim edeceklerdi.

“Watchmen”: Ünlü yönetmen Terry Gilliam’ın yönetmek için epey çabaladığı “Watchmen”, imza attığı “300”ın başarısı üzerine Zack Snyder’a teslim edildi. Alan Moore’un aynı adlı çok sevilen çizgi romanından uyarlanan “Watchmen”, bazılarınca fazla ağır aksak bulunup beğenilmedi, ancak genel olarak “300”tan daha iyi eleştiriler aldı. Alan Moore filmin uyarlanmasına (her zaman olduğu gibi) karşı çıkmış hatta filmi kesinlikle izlemeyeceğini belirtmiş olsa da, “Watchmen” insan doğası, kahramanların diğer yüzleri gibi alışılmadık konulara değinmesi ve politik göndermeleriyle yine de eleştirmenlerin ve çizgi romanın hayranlarının bir kısmının gönlüne girmeyi başardı.

“Legend of the Guardians: The Owls of Ga’Hoole”: Kathryn Lasky’nin “Guardians of Ga’Hoole” adlı kitap serisinden uyarlanan film, yönetmenin ilk (ve şimdilik tek) animasyon filmi. Gösterime üç boyutlu giren “Legend of the Guardians: The Owls of Ga’Hoole”da, yönetmenin sıklıkla kullandığı etkileyici ağır çekimler ve görsellik muazzamdı. Hak ettiği ilgiyi nedense göremeyen ve pek de iyi eleştiriler almayan “Legend of the Guardians: The Owls of Ga’Hoole”un seslendirme kadrosunda, yönetmenle “300”ta da çalışan David Wenham, Sam Neill, Abbie Cornish, Geoffrey Rush, Helen Mirren ve Hugo Weaving gibi isimler vardı.

“Sucker Punch”: “Legend of the Guardians: The Owls of Ga’Hoole”dan bir yıl sonra, 2011’de gösterime giren “Sucker Punch”, nedense yerden yere vurulan ve çok çok az kişi tarafından takdir gören bir “geek flick”ti. Harikulade bir görselliğe ve (belki sonlarında izlediğimiz, trende geçen sekans hariç) son derece etkin aksiyon sahnelerine sahip filmin alametifarikası ise müzikleriydi. Snyder’ın şarkı seçimi konusunda neredeyse Quentin Tarantino kadar başarılı olduğunu bu filmle anlamış olduk; zira “Dawn of the Dead” ve “Legend of the Guardians: The Owls of Ga’Hoole”un ardından bu film de şarkılarıyla aklımızı çelmeyi başarıyordu. Babydoll (Emily Browning) isimli genç bir kızın zorba üvey babası tarafından bir akıl hastanesine kapatılmasını ve yanına aldığı birkaç genç kız ile bu hastaneden kaçma çabasını anlatan film, “Legend of the Guardians: The Owls of Ga’Hoole”dan bile kötü eleştiler aldı. Bizse, sonunda biraz tökezlese de “Sucker Punch”ın “steampunk” estetiğinin başarıyla kullanıldığı etkileyici bir b filmi olduğunu düşünüyoruz. 


11 Nisan 2013 Perşembe

“Aşktan ve Gariplikten”



Geçtiğimiz yıl Bakü’de düzenlenen 57. Eurovision Şarkı Yarışması’nda eğlenceli şarkısı “Love Me Back”i heyecanlı bir performansla izleyiciye sunan Can Bonomo, yarışmadan yedincilikle ayrılmıştı. Yarışmadan hemen önce klibinde Sümer Tilmaç’ın oynadığı “Ali Baba” yorumuyla karşımıza çıkan Bonomo’nun ikinci albümü “Aşktan ve Gariplikten” ise 8 Aralık 2012’de piyasaya sürüldü. 

Yine Can Saban prodüktörlüğünde kaydedilen ve kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayan “Aşktan ve Gariplikten”de 13 şarkı bulunuyor. Şarkılar hakkındaki kısa yorumlarımızı paylaşacağız:

1-) “Başkan”: Albümün ilk şarkısı, geçtiğimiz mayısta tekli olarak piyasaya sürülen “Ali Baba”yı saymazsak klibi çekilen ilk şarkı aynı zamanda. Kendi adıma, Bonomo’nun ilk albümünden dinlediğim ilk şarkı olan “Şaşkın”ı ilk dinleyişimde nasıl burun kıvırdıysam, bu albümden dinlediğim ilk şarkıya, yani “Başkan”a da ilk seferde “Pek olmamış sanki” diye yorum yapmıştım. Ancak “Şaşkın”da olduğu gibi “Başkan”ı dinledikçe fikrim değişti. Şarkı gayet iyi olmuş; Can Bonomo da vokalinin “Meczup”taki vokalinden fersah fersah ileride olduğunu daha ilk şarkıdan göstermek istemiş sanki. İyi bir açılış ve çıkış şarkısı “Başkan”

2-) “Maşrapa”: İkinci şarkı klasik bir Bonomo şarkısı olmuş – kelime oyunları, uyaklar ve tabii ki alkol. Pek uzun sürmemesine rağmen bayağı eğlenceli, kullanılan müzik aletlerinin çeşitliliği de renk katmış. Albümde ön plana çıkabilecek kadar değil, ama ben bu şarkıyı da beğendim. “Ben gemi, sen o ıssız liman” diyerek sevgili Bonomo “Love  Me Back”e de bir taş atıyor sanki. 

3-) “Basması Pembe”: Şarkı biraz Kurban’ın bilhassa ilk zamanlarında yaptığı şarkıları andırıyor. “Başkan” ile yükselen beklentiyi karşılayan ve albümün kalanını daha bir merakla dinlemenize sebep olacak kadar güzel bir şarkı olmuş. 

4-)  “Defol”: Bonomo’nun albüm piyasaya sürülmeden evvel canlı performanslarında da yer verdiği, dolayısıyla dinleyicinin önceden bildiği bir şarkı “Defol”. Bir kesim eski halinin daha iyi olduğunu düşünse de bu hali de bayağı hoş olmuş bizce. Gitarlar, vurmalı çalgılar ve yaylıların etkisi büyük. 

5-) “İyi Ki Doğdun”: Albümün ikinci klibinin çekileceği şarkı, yine yaylıların etkin kullanımıyla ön plana çıkıyor. Özellikle nakaratı ise dile çok çabuk dolanıyor ve Bonomo’nun yazdığı şarkı sözleri ele alındığında “Meczup”tan çok daha yükseklerde olduğunu kanıtlıyor “İyi Ki Doğdun”
 

6-) “Abla”: Özellikle geçişleri başarılı olan ve aslında gayet sakin başlayan şarkı, nakarat itibarı ile coşuyor. Albümün “Min El Aşk ve Min El Garaib” ile birlikte en sert şarkısı, ayrıca Bonomo’nun bu albümle diğerinden daha yüksek sesle bir şeyler anlatmaya çalıştığının göstergelerinden biri gibi. 

7-)  “Derda (Koy Bi’ Rakı Şişeden)”: “Aşktan ve Gariplikten”i ilk dinleyişte dikkati en çok çeken şarkı, yavaş tempoda olmamasına karşın derin bir hüzün taşıyor. Bonomo’nun vefat eden annesi için yazdığı “Derda”, albümün kesinlikle en iyisi. 

8-) “Min El-Aşk ve Min El-Garaib”: Bonomo, İhsan Oktay Anar’ın kült romanı “Puslu Kıtalar Atlası”ndan öykünerek yazdığı bu şarkıda da “Vur-kaç ve alengir, dünya ne acayip” diyor. Albüme (bir nevi) ismini veren sert parça, fena halde dile dolanıyor. 

9-)  “Olmaz Sensiz”: Sonundaki keman solonun özellikle dikkat çektiği bu şarkı, ilk albümdeki “Hep Bi’ Derdi Olur”un nakaratındaki coşkuya benzer bir coşku yaşatıyor. Enstrümanların uyumunun da hakkını vermek gerek. 

10-) “Ali Baba”: Mayıs 2012’de tekli olarak piyasaya sürülen ve klibinde Sümer Tilmaç’ın da yer aldığı “Ali Baba”, sanatçının albümden evvel canlı performanslarında yer alıyordu. Bonomo çocukluğumuzdan beri ezbere bildiğimiz “Ali Baba”ya ve Sadri Alışık’a bir saygı duruşunda bulunmak istemiş. Gayet güzel bir yorum, klibi de hiç fena değil. 

11-)  “Haberler İyi Paşam”: Hiciv dolu sözlere sahip şarkı, Nazım Hikmet’ten feyz alıp karanlık sözlerine karşın eğlenceli melodisiyle tabiri caizse ‘farklı’ bir deneyim sunuyor. “Yok hiç çizmeyi aşan” diyen Bonomo, hem geçmiş hem bugün hakkında yergi dolu sözler sarf ediyor. 

12-) “Son”: “Veysel” öncesi vedasına hazırlanan Bonomo, “Son” ile üzülmeyip yeni bir öykü daha bulunmasını istiyor. Eşlik etmesi pek keyifli olan parçanın canlı icrası da gayet hoş.

13-) “Veysel”: Bir başka saygı duruşu da Aşık Veysel için. Albümün ağır topu, etkileyici kapanış şarkısı. Bağlama ise olmazsa olmazı.